Bilanço resesyonu

UZMAN GÖRÜŞÜ
UZMAN GÖRÜŞÜ dunyaweb@dunya.com

Murat Berk / Yapı Kredi Yatırım

Çok yakın zamana kadar genel görüş olan "Türkiye ekonomisinde aşırı ısınma var, acilen soğutma önlemleri alınmalı" görüşüne katılmadığımızı 2010 sonlarından beri belirtiyoruz. Bu tezin geçersizliğini savunmamızın nedenlerini göstermek için birçok araştırma ve yorum yayınladık. Tahminimiz bu aşırı ısınma algısının yılın ikinci çeyreğinde kendisini "yavaşlama" gerçeğine bırakacağı yönünde. Son kapasite kullanım oranları ve diğer göstergeler, ikinci çeyrekten itibaren büyüme temposunda bir düşüş yaşanacağına işaret ediyor. Ayrıca, baz etkisinin de devreden çıkacağını unutmamak gerektiğini düşünüyoruz. "Acaba aşırı ısınma yerini aşırı soğuma algısına bırakır mı?" sorusunu ısrarlı bir şekilde sormuştuk. Bugün Merkez Bankası'nı yeterince sert frene basmadığı gerekçesiyle eleştirenler, ileride bu tedbirler nedeniyle "ekonomide durgunluğa girildiği" yönünde eleştiri yapabilir diye eklemiştik.

Global deflasyon veya "bilanço resesyonu" kavramlarını ciddiye almak gerektiğini düşünüyoruz. Bildiğimiz kadarıyla iktisatçı Richard Koo'nun isim babalığı yaptığı bu kavram Japonya'nın 1990'ların başından itibaren içinde bulunduğu durumu bizce son derece iyi açıklıyor. Bilindiği gibi Japonya 1980'lerde gelmiş geçmiş en büyük borsa ve emlak balonlarını tecrübe etmişti. Bir başarı hikayesi olarak Batı'nın uzun zamandır süren egemenliğini sarsabileceği düşünülen ilk Asyalı ülke olmuştu. Fakat 1980'lerin sonunda ve 1990'ların başında bu balonlar patladı ve Japon ekonomisi ne devasa bütçe açıklarının ne de kolay para selinin geri çeviremediği yavaş ama neredeyse aralıksız bir düşüşe geçti.

Benzerlerini başka yer ve zamanlarda da gördüğümüz bu sarmal, kendini tekrar eden bir kısırdöngü halini alıyor; tüketiciler harcamaktan kaçınıyor, buna bağlı olarak şirketler de harcamaları azaltıyor ve büyüme planlarını erteliyor. Kötü giden ekonomi yüzünden milyonlarca insan ve pek çok şirket borç batağına düşüyor ve kredi çekmek, harcamak yerine, paralarını borçlarını ödemek için kullanıyor.

Bu tip dönemlerde Fisher ve Minsky gibi iktisatçıların teorilerini de dikkate alarak borç yapılarının sistem üzerindeki etkileri, ekonomilerdeki varlık fiyatları gibi değişik fiyat seviyeleri, sistem gelirlerinin hangi sektörlere kaydığı, borçların kamu, özel sektör ve özel kesim içinde nerelerde biriktiği gibi dinamikleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Yunanistan gibi bazı ülkelerin sorunlarının temelinde, uzun süreli özel sektör kredi büyümesinin çarpık ekonomik yapıları teşvik etmesi ile bağlantılı olabileceğini düşünüyoruz. Daha sonra, herhangi bir sebepten ötürü ortaya çıkan borçlara ilişkin güven sorunları kriz aşamasına gelmiş olabilir. Burada "hiçbir sorun yok" noktasından "kriz" aşamasına geçişin de Yunanistan'ın Euro kullanması gibi ekonomik temellerin kırılgan ve katı olduğu durumlarda çok hızlı olabileceğini unutmamak gerekiyor. Örneğin Yunanistan'ın iki yıllık bono faizleri 2009 başlarında yüzde iki iken, ülke şu an piyasadan borçlanamaz hale geldi.

Başka ülkelerin de bu yaşanan tecrübelerden faydalanması gerektiğini düşünüyoruz. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Euro nereye koşuyor? 03 Ağustos 2017