Bıçak sırtı ancak kadın için umut verici bir zirveden notlar…

Burcu KÖSEM
Burcu KÖSEM [email protected]

Günümüzde iklim değişikliği, küresel politikada halledilmesi gereken en önemli so­runların başında geli­yor. Ülkelerin bu konu­yu ele alış biçimi fark­lılıklar göstermiş olsa da şimdiye kadar geli­nen noktada bile önemli ilerlemelerin kaydedil­diği söylenebilir.

Bu sene kardeş Azerbay­can’ın başkenti Bakü’de dü­zenlenen COP29’un neden bıçak sırtı algılandığına ge­lecek olursam; işte orada ik­lim kriziyle mücadeleye fark­lı bir açıdan bakan ABD’nin ikinci kez seçim kazanmış başkanı Trump’ın etkisi ol­dukça önemlidir.

Fosil yakıtlardan uzaklaşma sözüne rağmen 2024’te % 0,6 artış olacak

Zirvelerdeki motivasyon et­kisi kıyaslandığında; bu yıl­ki COP29’u 2017’de Trump’ın seçildiği ilk yıldaki COP23 ile benzetenler oldu. Çünkü o yıl ABD, Paris İklim Anlaşma­sı’ndan çekilmişti. Fakat zir­veye katılan ABD’li yetkililer yine de pes edilmemesi gerek­tiği yönünde telkinler veriyor­lardı. Biden seçildikten sonra 2021 yılında yapılan zirvede ise çok fazla iyimserliğin hâ­kim olduğu görüşmelerin ya­pıldığı rivayet olunmuştu.

Oysa dileklerle çaba her za­man birebir örtüşmüyordu. Bunda ekonomiyi dönüştüren pandemi ve Rusya Ukrayna Savaşı’nın etkilerinin de bü­yük olduğu söylenebilir. Geç­tiğimiz yılki zirvede (COP28) ülkeler fosil yakıtlardan uzak­laşma sözü vermelerine kar­şın, ortaya çıkan yeni veriler bunun tersini gösteriyor ki; CICERO Uluslararası İklim Araştırmaları Merkezi, küre­sel fosil CO2 emisyonları­nın 2024’te yaklaşık yüzde 0,6 artacağını ortaya koydu!

Diğer taraftan oldukça iyi bir biçimde organize edilen Bakü’deki COP29’a ülkemiz­den Sayın Cumhurbaşkanı ve Hanımefendinin katılımının yanı sıra siyasi ve bürokrat­lar ile benim de dâhil olduğum kadın örgütleri ve STK’lardan oluşan oldukça geniş bir katı­lım vardı. Bu yılki ana konu ise iklim krizinin finansmanı idi.

Kadının katılımından ziyade önemine vurgu yapan bir zirve oldu

Yaklaşık 60 bin ki­şinin katıldığı zirve­de Türkiye, belki de et­kinlik ve karar alma süreçle­rinde kadına en çok söz veren ülkelerin başında geldi. Geç­miş zirvelerde kadın katılım­cı sayısı düşük olmamakla be­raber, karar alma ve etkinliği noktasında daha sınırlı oldu­ğunu görüyorduk. Bu zirvede de genel katılımcı oranında dengesizlik olmakla beraber, kadının öneminin vurgulan­ması açısından daha iyi ol­duğunu söyleyebilirim. Car­bon Brief’in analizine göre de, COP29 için hem şahsen hem de sanal tüm kayıtlı delegele­rin cinsiyet dengesi yüzde 59 erkek ve yüzde 41 kadın olarak belirlendi. Diğer taraftan ka­rar alıcılar arasındaki dengeye ilişkin bir veri paylaşılmadı…

Sorumluluk sadece şirketlere bırakılmamalı

Roots Kadın İnisiyatifi’nin düzenlediği İklim Krizi ve Ka­dınlar” paneli de bu farkında­lığı yaratmak açısından düzen­lenen önemli organizasyonlar­dan biriydi. Konuşmacı olarak katıldığım bu bölümde, küre­sel bir kriz olan iklim deği­şikliği ile mücadele kısmın­da tüm paydaşların ortak hareket etmesi gerektiğini, şirketlerin çevresel etkiyi azaltma konusunda kritik bir rol oynadığını, ancak bu sorumluluğun sadece şirket­ler üzerine bırakılmasının doğru olmadığını, kamu ve STK’larla yapılacak işbirli­ğinin bu mücadeledeki öne­mini, dönüşüm için finans kaynaklarına erişimin ko­laylaştırılması ve bu konuda erişilebilir/anlaşılabilir re­gülasyonların acil yapılma­sı gerektiğini vurguladım. Bunların yanı sıra, kadın ve ailenin çevreye yaklaşı­mının temel argümanlarını da değerlendirdim. Sonuç­ta eğitim aileden başlıyor ve üretimi de tüketimi de şekil­lendirecek olan ilk temel bu­radan alınıyor.

Kadını güçlü olan toplum sağlıklı birey yetiştirir

Tüm bunları bir Türk kadı­nı ve anne kimliğimi en başa koyarak, dünyadaki paydaş­larımıza duyururken, yüreği­min derinliklerinde bir yer­lerde de ülkemizde şiddet gö­ren ya da yaşamdan koparılan kadın ve çocuklarımız vardı. Çünkü ancak kadını güçlü olan bir toplum hem bede­nen hem de psikolojik ola­rak sağlıklı bireyler yetişti­rebilir. İşte bu nedenledir ki; sadece iklim kriziyle başa çık­mak için değil, ulusumuzun bekası açısından önce bu so­runa eğilerek, yeni argüman­lar geliştirmeliyiz.

Kadın cinayeti verilerine bakıldığında çoğunlukla aile bireyleri tarafından ve hatta en çok da eski eş ya da mevcut eş tarafından işlenmekte oldu­ğu görülüyor. Bunların önle­nebilmesi için bu cinayetlerin işlendiği yerlerde lokal olarak, mağdurun ve failin kimliği üzerinden detay inceleme ya­pılmasının önemi çok büyük. Erken yaş evliliği, eğitim du­rumu, yoksulluk, göç durumu ve yaş gibi konularda elde edi­lecek verilerden bir takım ana­lizler yapılması yoluyla etkin­lik oluşturabilecek çıkarsama­lara ulaşılabilir. Tıpkı yoksul ailelere yapılan yardımların sosyal etki analizlerinin de ya­pılmasının bir gereklilik oldu­ğu gibi… Gerçekten çalışama­yacak durumda olan aileleri ön plana çıkarmak ve yardım alımından ziyade toplumsal katkının özendirilmesine ça­lışmak gibi…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar