Beynine sahip çık, dünya pusuda!
Geçen yıl sonundan kalma verilere göre, Almanya'da 63 bin 763 "Alman pasaportu olmayan” yabancı doktor çalışıyor. Ve bunlardan 2 bin 628’i Türk vatandaşı. Almanya’nın toplam vasıflı eleman açığı 260 bin kişi.…
ABD'de boş pozisyonların sayısı 2018'den bu yana işsiz sayısını ilk kez aştı, işsiz kişi başına 1.5 açık iş pozisyonu düşüyor…
Bir yandan Trump ‘göçmen karşıtlığı’ ile oy devşirme derdinde, diğer yandan ABD ‘daha fazla kalifiye uzman’ peşinde. Çünkü ABD'de her gün 10 bin kişi 65 yaş sınırına ulaşıyor... İş gücü yokluğundan taksi şoförlerinin emeklilik yaşını 75'ten 80'e çıkarmayı planlayan Japonya bile, ister istemez yüzyılların tabularını yıkıp daha fazla yabancıya kapılarını açmaya başlıyor…
Singapur'da bile mevcut her 100 CV’ye karşılık 194 iş ilanı var. Rusya’da eleman yokluğundan kurye ve şoför maaşlarının bin 500 dolar aştığı yazılıyor... Tek kelime Hırvatça bilmeyen Nepalliler gelip, bu ülkenin en büyük kurye ordusunu oluşturmaya başladı, çünkü o işi yapacak Hırvatlar daha iyi maaşa Avusturya ya da Almanya restoranlarında garsonluğu tercih ediyor...
Haberleri alt alta sıralayınca, küresel manzara hiç parlak değil. Bu gidişle Türkiye dahil, halkın yaşam memnuniyetinin düşük olduğu ülkeler yakın vadede doktorsuz, mühendissiz, IT uzmansız ve hatta kuryesiz bile kalabilir. Gelişmiş ülkeler ligine çıkmayı hayal ederken, gelişmekte olan ülke liginden bile küme düşebilirler. Bu bir kehanet değil; bindiğimiz alametin gittiği kıyamet… Eskiden başta ABD olmak üzere gelişmiş Batı, az gelişmiş ülkelerin zeki çocuklarını genelde üniversite aşamasında burslarla cezbeder ve kendi sistemine nefer yetiştirirdi. Ağacı yaşken eğmek, kendi değer sistemine uyum için de daha mantıklı seçenekti.
Bugün Batı’nın hızla artan vasıflı uzman açığı, olgun yaşlardaki deneyimli yabancıları da ülkelerinden koparmayı mübah kılıyor. Eskiden “Adamlar bizim kendi çocuklarımıza sunamadığımız imkanları sundular, meyvelerini yiyorlar” diye iç çekerdik. Oysa şimdi, örneğin Almanya, kendi hastalarını kurtarabilmek için Türkiye gibi imkanları kısıtlı ülkelerin güç bela yetiştirdiği doktorları da, en verimli çağlarında toplayıp götürüyor. Mühendisi de, IT uzmanını da…
Ama hamasetin fayda vermeyeceği bir noktadayız. Gidenlere kabahat bulmak manasız. Herkes “daha iyi hayatın” peşinde, riskler alarak çoğu kez “bir bilinmeyene” yelken açıyor. Oysa çoğu bu kararı hevesle, şevkle değil gönül kırıklığı ile hüzünle alıyor. Herkesin bir an durup düşünmesi, onları buna mecbur eden faktörlerle yüzleşmesi lazım. Hakkın, hukukun, adaletin hakim olduğu, şiddet ve nefret dilinin norm haline gelmediği, birlikte yan yana ama ötekisinin farklılığına saygı duyarak yaşanabilecek bir memleket olursa, o bilinmez yolculuğa çıkmanın gereği kalır mı?
Vehasıl robotlar, iş gücünde çığır açan üretken yapay zeka gibi teknolojiler her derde deva olmuyor, pek çok sektörde kalifiye insanların emeği daha da kıymetleniyor. Gelişmiş ülkelerde nüfus geriliyor. Ve zenginler, çarkları çevirebilmek için yoksul ülkelerdeki ‘vasıflı beyin ve elleri’ toplamaya devam ediyor. Yoksul ülkelerde ise vasıfsız kitlelerin işsizliği katlanıyor. Yani herkes kendi derdinde. O yüzden Türkiye’nin kendi elleriyle yetiştirdiği vasıflı iş gücünü ellere kaptırmanın vahim sonuçlarına odaklanması farz. Çanlar şiddetli çalıyor.