Beyin ve vücut ilişkisi, Doğu ve Batı tıbbının kesiştirilmesi

Yavuz DİZDAR
Yavuz DİZDAR [email protected]

 

 

İki önceki hafta iklim, çevre ve hastalıklar arasındaki bugüne dek pek dikkate alınmayan ilişkiye değinmiştik. Tıp bugünkü mekanistik bakış açısıyla, yani insanı bir organlar bileşenine indirgeyerek olasılıkla bütün zamanların en zayıf dönemini yaşamakta. Teknolojinin artan imkanları tıbba büyük olanaklar sundu, ancak altta yatan gerçeği sorgulama yeteneğini de tamamen ortadan kaldırdı. Kastedilenin açıklandığı örneklerden birini daha önce paylaşmıştık. Romatizmanın ilerleyen dönemlerinde hastaların ellerinde herkesin çok iyi bildiği bir takım yapısal değişiklikler meydana gelir. Parmaklar dışa doğru çarpılırlar, bu durum hastanın düğme iliklemesinden tutun, bardağı tutmasına kadar gündelik yaşamıyla ilişkili pek çok işlevi ileri derecede zorlaştırır. Romatizma hastalığının eklemleri etkiliyor olması bu yapısal değişiklik doğal nedeni olarak görülür. Oysa ilginç olan şudur, bu hastalar bir nedenle felç geçirirlerse, yani beynin bir kısmı hasara uğrarsa, o tarafın kumanda ettiği eldeki bozukluk da kendiliğinden düzelir. Bu romatologlar tarafından bir "fenomen" olarak anlatılır, ancak altında yatan mekanizmaya nedense kimse dikkat etmez. Aslında omuriliği hasar görenlerde durumun tam tersi yaşanır, bacak kaslarının kontrolsüz kasılmaları sonucunda bir süre sonra ayaklarda çarpılmalar meydana gelir, dolayısıyla görünüre göre mekanizmalar birbirinden farklıdır.

Deneyimli romatoloji profesörlerine felç sonrası ellerdeki düzelmenin nedenini sorduğumuzda "hareketsiz bırakılınca sanki alçıya alınmış gibi düzelme olur" şeklinde açıklama getirirler. Bu açıklamada aslında omurilik felci örneğiyle çelişkilidir. O halde yeni açıklama üretmek zorunda kalırsınız ve rahatlıkla şöyle bir çıkarıma gidebilirsiniz: "Romatizma hastalarındaki el çarpılması aslında eklemlere değil, beyinden gelen sinir uyarısının hatalı olmasına bağlıdır." İşte bu bakış açısı sizi ister istemez bambaşka bir yöne sürükler, Doğu tıbbıyla kesişim noktasına erişirsiniz. Doğu tıbbının "beynin her şeyi bir şekilde denetlediği" yaklaşımı Batı tıbbında o kadar baskın bir karşılık bulmaz, Batı meselelere daha çok organ düzeyinde bakma eğilimindedir. Beslenme yazıların çok iyi hatırlayacaksınız, gıdaları sadece bileşen ya da yapı taşı olarak kabullenirseniz, dengeli beslenme sarmalına girer ve bir daha çıkmazsınız. Oysa üzüm ve pekmezin etkisi şeker (glikoz) içermelerinden tamamen farklı bir durumdur. Doğu bakış açısına yönelirseniz iki adım ilerlediğinizde işin içerisine çakralar ve dahası enerji alanları karışır.

İnsan vücudunda enerji alanları var mı?

İnsan vücudunda enerji alanlarının var olup olmadığı her zaman tartışılmıştır. Doğu öğretisindeki enerji alanları, enerji hatları en çok akupunktur uygulamalarında karşılık bulur. Thai ayak masajı (refleksoloji) olarak da bilinen ayak (taban) masajı iç organların ayak tabanında belli noktalarda karşılığı olduğu ilkesine dayanır. Deneyimli bir masör, bazı noktalara bası yaparak hastalık tanısına gidilebileceğini de ileri sürer. Batı tıbbına göre bu ilişki mantıksız görünür, çünkü bacaklar karın içerisine herhangi bir bilinen sinir ağıyla bu şekilde bağlı değillerdir. Oysa insan vücudunun nasıl geliştiğine bakacak olursanız durum yine değişir. Bacaklar (aynen kollar gibi) gövdeden gelişimin ilk dönemlerinde tomurcuklanarak, bir uzantı olarak ortaya çıkarlar, dolayısıyla Thai masajının mantığı tamamen mesnetsiz değildir. Çelişkiye düşerseniz günlük yaşama bakarsınız, bu bağa işaret eden deneyim var mıdır? Elbette vardır, çıplak ayakla soğuk zemine basarsanız idrar keseniz uyarılır ve idrar yapma isteği oluşur. Aynı durum karnınızın ağrıması için de geçerlidir. Hemen herkesin başından geçen bu iki örnek için sakın "tabanda soğuyan kan buna neden olur" demeyin, çünkü vücuda dönüş sürecinde elbette normal sıcaklığa erişecek kadar uzun bir yol kat eder. O halde eldeki veriler yine Doğu tıbbıyla kesişme noktasına varır. Sorun, herkesin bir şekilde deneyimlediği bu durumu nasıl açıklayacağınızdadır. Çakralar, enerji alanlarının bir geçerliliği var mıdır?

Vücuttaki Blaschko çizgileri, yüzünüzde saklı kaplan deseni

Vücudun bilinmeyen özelliklerine yönelik bir başka örneği de deri oluşturmaktadır. Cilt hastalıkları tıbbın en zor konularından birisidir, çünkü neredeyse tamamen tecrübeye (görmüş olmaya) dayanır. Günümüzde iyi bir cilt hastalıkları uzmanı (dermatolog) bulmak bu nedenle giderek güçleşmektedir, çünkü bir başka dermatolog tarafından yetiştirilmesi gerekir, kitaptan, atlastan bakarak olmaz. Oysa cilt bütün organların da bir şekilde göstergesidir. Değil organlar, kişinin ruh halinden bile ciddi biçimde etkilenir. Daha önce de örneğini vermiştim, çocukluk çağı döküntülü hastalıklarının biçemi (virüsün bütün kanda dolaşıyor olmasına karşılık) o hastalığa özeldir. Cildin sinir ağının bilinen iki kaynağı dermatomlar olarak adlandırılan sinir köklerinin dağılımı ve nereden geliştiğidir. Oysa cilt hastalıklarının çoğu bunlara dayanarak açıklamaz. Geçerli olduğu kabul edilen bir üçüncü açıklama Blaschko çizgilerinin kullanımıdır. Blaschko çizgilerinin varlığı gözle ya da başka bir yöntemle görülememektedir, ancak cildin hastalanmasıyla ortaya çıkan desenlere dayanarak kendilerini açığa vururlar. Gelişim döneminden kalma olduğu varsayılan bu çizgiler (Google imaj taramasıyla siz de erişebilirsiniz) yüze uygulandıklarında daha çok bir tekir kedinin ya da kaplanın yüz desenini ortaya çıkarır(1).

Bilimsel düşünce araştırma yaparken pek çok yöntem kullanır. Bunların bir kısmı adını telaffuz etmekte bile zorlanacağınız karmaşık metotlardır. Oysa sav oluşturabilmenin en önemli yöntemi yeterince dikkatli ve meraklı herkesin yapabileceği bir yaklaşım olan "gözlemdir". Bugün sahip olduğumuz bütün bilgiler gözlem üzerine kuruludur. Kuşların göçleri, karıncaların ilkbaharda ortaya çıkışları, bir hastalığın belirtileri, aklınıza gelen her ne varsa gözlemle başlar. Mevcut olan durumdan sapmaları da gözlemle keşfedersiniz. Gözlemi yeterince derinleştirip anlamlandırırsanız, Batı'yı bile Doğu'yla kesiştirebilirsiniz.


Kaynak: (1) Weibel L, Harper JI. Linear morphoea follows Blaschko's lines. British Journal of Dermatology 2008 159, 175-181.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar