Beyaz yakalı, fiyakalı ve sessiz
“Beni istismar eden bir eşle başa çıkabilmek için çok fazla hastalık izni aldım. İznim bitince de yıllık izin. İşimi kaybetme korkusu, duygusal ve yasal konularla başa çıkmamı zorlaştırıyordu. Şiddet dolu aile ilişkimi iş yaşamında gizli tutmaya çalıştım, utanıyordum.” – Anonim (Ben adını koydum: “Beyaz yakalı fiyakalı sessiz kadın”)
Oysa annesi onu her sevdiğinde kulağına; “Kızım okuyacak, doktor, avukat, mühendis olacak... Kimseye muhtaç olmayacak. Ben çektim o çekmeyecek... Kaderi benim gibi olmayacak. Benim kızım kariyer kadını olacak” diye fısıldamıştı.
Gerçekten kızı büyüdü ve annesi ne dilediyse oldu: mühendis oldu, doktor oldu, CEO, avukat oldu... Başarılı oldu, annesinden farklı oldu. Onun bir kariyeri oldu, yaldızlı vitrini oldu; eğitimi, parası ve çevresi oldu... Ama bir türlü kaderini annesinden koparamadı. O da annesi gibi şiddet gördü.
Lüks evlerde şiddet
Şiddetin, yalnızca eğitimsiz, varoşta yaşayan, kırsal kadının sorunu olduğunu sanıyoruz. Oysa şiddet tüm kadınlar için yaratılmış evrensel bir kod. Tiril tiril beyaz gömleğiyle masasının başında oturan, ince topuklarıyla alımlı alımlı yürüyen, elinde pointer’ı hayran bakışlar altında izleyenlerin önünde başarılı sunum yapan kariyer kadını... Dün gece şiddete maruz kalmış olabilir mi? Kim bilebilir. Susuyor, içine atıyor, ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi beyaz gömleğini geçirip işinin yolunu tutuyor olmasın.
Meğer sandığımızdan çok fazla sayıda eğitimli-beyaz yaka kadın şiddet mağduruymuş. “Meğerse” diyorum çünkü saklamayı tercih ediyor. Şiddet gören çalışan kadının yüzde 2.2’si kurumun insan kaynaklarına başvuruyor. Beyaz yakalı fiyakalı kadın, kan kusup kızılcık şerbeti içtiğini söylüyor.
Keyifsiz, yorgun, depresyonda
Dünyada kadınların yüzde 30’u ki bu 723 milyon kadın ediyor, şiddet görüyor. Türkiye’de her 10 kadından 4’ü yaşamında en az bir kez şiddete uğruyor. Şiddet gören kariyer kadınını teşhis etmek için şu tanım yeter mi; keyifsiz, yorgun, durgun ve depresyonda. Verimsiz ve giderek başarısız. Şiddet görmek sırta sopa yemek değil yalnızca. Evde tecavüz, dışarıda cinsel saldırı, dayak, ekonomik ve manevi ya da sosyal şiddet gibi türleri de var...
Araştırma ilk adım
Sabancı Üniversitesi bir çalışma yaptı. TÜSİAD, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Sabancı Vakfı desteğiyle İş Dünyasında Aile İçi Şiddet Raporu ve yine aynı temada İş Yeri Politikaları Uygulama Rehberi hazırladı. Amaç, kadınların içine gömüldüğü, çıkamadığı bataklıktan sıyrılmaları için kurumsal yardım eli uzatmak. Unutmayın işin hem insani yönü var hem sosyal sorumluluk yönü. Ama bir de pragmatik yönü var ki verim! Kadını bir de bu nedenle iş yerinden kaçırırsak, kurumsal ve ulusal bir katastrofi yaşayacağız. Projeye şimdilik 16 şirket katılıyor. Hem şiddet mağdurlarına nasıl yaklaşacaklarını öğreniyor, hem onları nasıl koruyacaklarına dair eylem planı çıkarıyorlar.
Kurum sayısı artmalı
Aslında bu yazıyı okuyan herkes lütfen “bir yol” olduğunu diğerine söylesin. 16 şirketi artırmalıyız, tüm iş dünyası dahil olmalı. Çünkü şiddete karşı kadını korumayı öğrenenler, şiddet mağdurlarını gizlilik içinde ele alıyor, psikolojik destek sağlıyor, gerekirse çalışma saatlerini düzenliyor, servisini değiştiriyor, banka hesabını donduruyor, ücretini eline veriyor, sığınacak yer gösteriyor... Bazıları daha da ileri gidip, kadına şiddet konusunda duyarlılığı genişletiyor; tedarikçi ve iş ortaklarını sosyal akitle bağlıyor.
Eğitimlinin 5'te zenginin 3'te 1'i
Çünkü! Kadının çalışması, yüksek eğitimi ve yüksek gelir düzeyi olması şiddet görmesine engel değil. Üniversite mezunu kadınların 5’te 1’i, yüksek gelir düzeyine sahip kadınların 3’te 1’i fiziksel ve veya cinsel şiddete uğramış. Beyaz yaka, üniversite mezunu kadınların yüzde 75’i geçmişte bir kere şiddetin bir türünü yaşamış. Şiddet gören kadınların yüzde 16’sı ekonomik nedenle şiddet görüyor. Erkeklerin yüzde 40’ı bir kadına en az bir kere şiddet uyguladığını kabul ediyor. Şiddete uğrayan kadının yüzde 30’u bunu kimseye söyleyemiyor ve şiddet gördüğü için evini terk etmek zorunda kalıyor.
Sen yine de cesaret et, çalış
Ne acıdır, hükümetin aldığı önlemler yetersiz. Kaldı ki iş dünyasına adım atmalarını teşvik etmek şöyle dursun, adeta evde oturana teşvik veriliyor. Çalışmaya cesaret etmek bile madalya hak ederken bir de gördüğü şiddet kadının kolunu kanadını kırıyor. Tek kolla da uçulmaz ki.
Söylemeye ne hacet, dünya nüfusunun yarısı kadın. Ama dikkatinizi çekmek isterim; bu yarımın da ancak yarısı çalışıyor. Eşitsizlik küresel boyutta. Danışmanlık firması McKinsey’in hesaplarına göre, kadın ekonomiye tam güç katılsa, 2025 itibarıyla 28 trilyon dolar, diğer bir ifadeyle yıllık küresel GSYİH’a yüzde 26 ek katkı sağlayacak. Diyorsanız ki, bu rakam ütopik! McKinsey alternatif bir senaryo daha çalışmış: dünyanın kadın olan yarısı, bölgesindeki realiteler göz önünde bulundurulduğunda katılım sağlayacak kadar çalışabilseydi, 10 yıl içinde küresel ekonomiye 12 trilyon dolar ekstra katkı sağlayabilirdi. Bu küresel GSYİH’nin yüzde 11 yukarı yönde atak yapması demek. Dünya, mütevazı senaryoda bile karda... Kim istemiyor bunu?
Yarımın yarısının halleri
Borsa İstanbul’da (BIST) listelenen şirketlerin yönetim kurullarında kadın üye oranı yüzde 14.2. Bağımsız yönetim kurulu üye oranı yüzde 12.4. Çabalarla artmış rakamlar bunlar. 2016’da kadın yönetim kurulu başkan sayısı topu topu 31. Bu başkanların 23’ünün, hakim pay sahibi aile veya hissedar olduğunu da bilmek gerekiyor. (Türkiye’de Yönetim Kurullarında Yer Alan Kadınlar Raporu)
Finans kurumu UBS’in birkaç hafta önce yayınladığı çalışmaya göre, şirketlerde “alt kademelerde çok kadın, üst kademede yok kadın” formülünün pratik zararı bile var. Üst yönetimde en az yüzde 20 oranında kadına yer açan firmaların, erkek egemen kurumlardan daha karlı oldukları tespit edilmiş. UBS raporu dünyanın en zengin kadınlarından Melinda Gates’den (Bill Gates’in eşi ve Gates Vakfı Eş Başkanı) alıntı yapmış; “Dünyanın diğer yarısını işe alın yeter” diyor.
Milli seferberlik istiyoruz
Kadının okuyunca kurtulacağını sanmışız, yazık biz de pek safmışız. Eğitimli kadın tabii ki eğitimsizden daha donanımlı ve çare üretebilecek potansiyel sahibi ve iş dünyası da kadının en önemli koruma kalkanı.
Bu da Milli Seferberlik konusu. Toplumun yarısı! Çağrı yapalım; “şiddetle kol kola yürüyenle iş yapmam” duruşu sergileyelim.
Diğer yandan önerim, acil olarak insan kaynakları yönetici ve personelinin konuyla ilgili donanımlarını artırmak. İnsan kaynakları personeline ayrıca profesyonel iletişim eğitimi vermek şart. Kadına şiddet insan kaynaklarının işi. Bu iş iletişim işi. Kadınlara çalışmanın sığınacakları tek liman olduğunu anlatmalıyız. Bu bizim toplumsal ödevimiz. Tek kanatla uçulmaz. Kadınsız hayat olmaz.
Diğer kurumlarda farkındalık yaratmak ve katılımlarını teşvik etmek amacıyla bu ilk grup uygulamaya katılan kuruluşların isimlerini (sivil toplum kurumlarını dışarıda bırakarak) paylaşmak istiyorum;
Aras Kargo, Aygaz, Erdemir, Ericsson, Doğuş, İnci Holding, İpek Yol, Organik Kimya, Siemens, TAV Grubu/HAVAŞ, Yeşim Tekstil, Sun Tekstil-Ekoten.