Beslenme ve barınma sorununun perde arkası
Başta ekonomi kaynaklı sorunlar olmak üzere güvenlik, eğitim, çevre, dijital dönüşüm ve birçok sosyal sorunla 2024 yılına başladık. İnsanımızın çıkmaza düştüğü ve acil çözüm bekleyen iki öncelikli alan var: Beslenme ve barınma... Her ikisi de Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisi’nde ilk iki sırada… Beslenme dediğimizde akla hemen gıda güvencesi geliyor.
Gıdada yeterlilik tartışmaları yapılıyor. Aslında burada önemli olan gıdanın üretiminden çok ona uygun şartlarda erişebilmek ve sonuçta uygun fiyata eve götürebilmek. Neredeyse beslenme kadar önemli hale gelen barınma sorunu ise Kahramanmaraş depremleri ile daha da katlandı. Konut politikaları, konut kredileri, konut fiyatlarının yüksekliği ve bunlara bağlı olarak da fahiş konut kiraları bu alanda önce çıkan sorunlar. Her iki konuda kısa bir değerlendirme yaptıktan sonra bazı önerileri dile getirmek istiyorum.
Kaynak dağılımı ve kaynak israfı sorunu
Bu yılın başında 8 milyar eşiğini geçen dünya nüfusunun en az bir milyarı açlık ve yetersiz beslenme ile boğuşuyor. Bir o kadarının da obeziteden kaynaklanan sağlık sorunları var. Aslında dünyamızın kaynakları, mevcut nüfusun 7-8 katını besleyebilecek potansiyele sahip. Sorun adaletsiz kaynak dağılımı ve kaynak israfı…
En kutsal değerlerimizden olan ekmeğimizin onda biri çöpe gidiyor. Hasattan nakliyeye ve depolamaya kadar olan süreçlerdeki kayıpları da dikkate aldığımızda israfın korkunç boyutları ile karşılaşırız. Ürettiğini paylaşabilen bir kültürden, ürünlerinin bir kısmını imha ederek arzı kısıtlayan, fiyatların suni olarak yükselmesine sebep olan ve nihayetinde haksız kazançlar elde edebilen bir zihniyete dönüştük… Sorun üretimde değil… Sorun değerlerimizi kaybetmemizde…
Çukurova’da dalında kalan narenciyenin toplanmaması, dahası bahçelerin sökülmesi karşısında, büyükşehir belediyelerini eleştirmiş ve üreticiden bu ürünlerin aracı olmaksızın alınması ve tüketicilere uygun fiyattan ulaştırılması önerisinde bulunmuştum. İlk uygulamayı Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen başlattı. Türkmen paylaşımında, “Hatay’dan, komisyonculara bir kuruş ödemeden, doğrudan çiftçiden tonlarca portakal, limon ve mandalina alıp Üsküdarlı hemşehrilerimize ulaştıracağız.
Hem depremden etkilenen çiftçilerimiz hem de biz kazanacağız” diyor. Biz de “İşte bu!” diyor ve başkanımızı bu öncü girişiminden dolayı kutluyoruz. İstanbul’dan bir ilçe belediyesi bunu yaparken Çukurova Bölgesi’ndeki büyükşehir belediyeleri neden bu uygulamayı başlatmazlar? Ürün piyasalarının iyi işleyebilmesi için “Açıklık” ilkesine son iki yazımda geniş yer verdiğimi hatırlatmak isterim.
Boş konutlar, boşa giden kaynaklar
Konut piyasasının sağlıklı işlememesi, deprem, kentsel dönüşüm ve geleceğe dair beklentiler, boş tutulan konut sayısını artırıyor. Bu durum âtıl kapasite ve kaynak israfı demektir. Emsal.com sitesinde Ece Çalışkan Vural’ın kaleme aldığı “Boş Konutlar, Barınma Sorununu Çözebilir mi?” başlıklı yazıda çok güzel tespitler ve öneriler var…
Vural, konutta yaşadıklarımızı, artan inşaat maliyetlerine, arsa fiyatlarına, artan faizlere ve düşen alım gücüne bağlıyor. Depremin de bunu olumsuz yönde etkilediğini belirtiyor. Yine aynı yazıda, sadece İstanbul’da 2023 itibariyle 450-750 bin arası boş konut olduğu, bunun %2- 5 arasında olması gereken oranın çok üzerinde bulunduğu ve ek vergi uygulamaları ile boş konut sayısının azaltılabileceği ifade ediliyor. Dünyadan örneklerin yer aldığı yazıda, Barselona’da boş konutlara devletin el koyabildiği ve sahiplerine ağır cezalar verebildiği belirtiliyor. Aslında konut demek hanehalkı demek…
Ortalama hanehalkı sayısı da giderek düşüyor ülkemizde… TÜİK’e göre 2008 yılında 4 olan hanehalkı büyüklüğü 2022’de 3,17’ye geriledi. Bu gerileme ve artan nüfus daha fazla konut ihtiyacı anlamına geliyor. Ayrıca tek kişiden oluşan hanehalkı sayısı da (2022’de %19,4) ülkemizde hızla tırmanıyor…
Bu demografik değişimi de dikkate alarak konut politikaları oluşturulmalı… Bunun yanı sıra, barınma ihtiyacı için alınan ilk konuta çok düşük vergi, yatırım amaçlı alınan sonraki konutlara ise kademeli olarak artan oranlarda vergi uygulaması ile spekülasyonların önüne geçilebileceği düşüncesindeyim.