Beşiktaş'ta neler oluyor?

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Beşiktaş'ta uzun süredir kulaktan kulağa fısıldanan ama yönetim tarafından dillendirilmeyen teknik direktör operasyonu Mustafa Denizli'nin gidişiyle start aldı. Gündemdeki isim, son olarak Real Madrid'i çalıştıran Bernd Schuster. Schuster, artıları ve eksileriyle masaya yatırılabilir ama bugünkü asıl konumuz haleften çok selef. Mustafa Denizli'nin takımdan ayrılmasıyla ilgili olarak yönetim kurulu tarafından kamuoyuna sunulan gerekçe "sağlık sorunları" oldu. Elbette ki, bu her iki tarafın da futbol camiasındaki reputasyonuna halel getirmeyen nazik bir manevra da olabilir. Bu ihtimali veriyorum çünkü Mustafa Denizli ile Beşiktaş yönetimi arasında son sezonda giderek artan bir gerilim olduğu kulislerde sıkça konuşulan gündem maddelerindendi.

Türk futbolunun yetiştirdiği "Top Class" teknik adamlardan olan Mustafa Denizli'nin Beşiktaş'tan kopuşunda etkili olan konuları da mutlaka tartışmaya açmak gerekiyor. Dört başlıkta topladığım bu konulara sırasıyla değinmek gerekirse öncelikle kendisinin ilkeli duruşundan başlamak lazım çünkü yazının ilerleyen kısmında Mustafa hocayı bol bol yereceğiz. Beşiktaş kulübü tarafından federasyona gönderilmesi gereken bir yıllık sözleşme nüshasına imza koymayan tecrübeli teknik adam, gerekçe olarak futbolcuların birikmiş alacaklarını göstermişti. Bu haberin yayılmasının ardından; kapalı kapılar ardında konuşulanlar, çoğunlukla bu durumu takımın son haftalardaki düşüşü ile bağlantılandıran iddialardan ibaretti. Her ne kadar hocanın futbolcularına sahip çıkışı ve konuyu kendi menfaatlarinin üzerinde tutuşu takdir toplasa da bu davranışın Beşiktaş yönetimince eleştiri konusu yapıldığı da muhakkak.

Kopuşta etkili diğer nedenler ise takımın teknik yönetimiyle ilgili. Bilindiği gibi Beşiktaş, geçtiğimiz yıl maratona sezon başı kampı yapmadan başlamış ve ligin ilk 7 haftasında büyük düşüş yaşamıştı. Bu yılın sonlarına doğru "sezon başı kampı" konusunu yeniden açan Beşiktaş yönetimi, Denizli'nin kendi tesislerinde çalışmayı tercih edeceğini belirtmesi üzerine durumu değerlendirme gereği hissetmiş olabilir. Aksini iddia etmekte herkes serbest ama şu da gayet iyi bilinmeli ki, bizde sezon başı kampı yapılmadan sezona başlamak biraz "bile bile lades" oluyor. Bir diğer konu hocanın oyuncu ve taktik tercihleri. "Hocamızın işine karışmayız" klişesi televizyon beyanatlarında çok şık dursa da kazın ayağı aslında öyle değil. Hatırlayacaksınız, geçtiğimiz dönemde Yıldırım Demirören'in "Kanser olursam Serdar Özkan yüzünden" demeci manşetlere çıkmış, başkanın bu konuda hocaya ettiği sitem de satır aralarında yer bulmuştu. Saha içi formasyonunda ısrarcı olan Denizli; bazı maçlarda Bobo'yu, Yusuf'u, Serdar Özkan'ı hatta İsmail Köybaşı'nı sol önde kullanarak gol bölgesindeki üretkenliği sıfıra indirdi. Nobre ile Holosko'nun formsuzluklarına Tabata'nın bekleneni verememesi ve Delgado'nun hem ismen hem cismen yokluğu eklenince Beşiktaş 32 maçlık periyodu (Ankaraspor maçları hariç) +16 averajla tamamladı. Ayrıca ikili ilişkilerdeki problemlerden dolayı Stefano Marrone ve Batuhan Karadeniz gibi isimler de zaman içinde takımdan ayrılmak durumunda kaldılar. Ligin ikinci yarısını kondisyonersiz geçiren Beşiktaş'ta son haftalara doğru bu durumun saha içine yansımaya başladığı çok açıktı. Bu arada A2'de çürütülüp akabinde Eskişehirspor'a satılan Batuhan'ın da bu durumda "kayıp" olarak değerlendirilmesi gerektiği çok açık. Yaşanan gelişmelerden sonra öncelikle Mustafa Denizli'ye geçmiş olsun demek lazım. Yukarıda yaptığımız saptamaların bu ayrılığa etkisi ne derece oldu şimdilik bilemiyoruz. Kesin olan Beşiktaş'ın yaklaşık 5 hafta sonra Avrupa Liginde ön eleme maçı oynayacağı gerçeği. Bu süre zarfında teknik direktör bulunacak, kamp yapılacak, transferler şekillendirilecek ve takım form tutacak. Ellerin çabuk tutulması gerekiyor ama asla panik yapmadan.

180 yabancılı lig

Biliyorsunuz, bizde yabancı futbolcu konusunda iki hakim görüş var. Bunlardan bir tanesi ülkedeki futbol kalitesinin yükselmesi, Avrupa kupalarında başarının gelmesi ve seyircinin tribünlere çekilmesi açısından yabancı sınırlamasının kaldırılması gerektiği üzerine kurulu. Diğeri ise, ıskaladığımız uluslararası turnuvalar göz önünde bulundurularak milli takım temelinde ülke futbolu üzerinde korumacı bir takım tedbirler alınması gereğine vurgu yapıyor. Bu iki görüş arasında kalan federasyon da anlaşılan son kararıyla hem şişi hem kebabı koruma altına almayı amaçlıyor.

Geçtiğimiz günlerde Süper Lig kulüplerinin sözleşmeli yabancı futbolcu haklarını 8'den 10'a çıkaran futbol federasyonu, oyun alanındaki düzenlemesini koruyarak 6+2 kuralının devam edeceğini açıklamıştı. Elbette ki, bu durum da kadrosunda 9 veya 10 oyuncu bulunduran kulüplerin her hafta 1 ya da 2 futbolcusunu tribüne göndermesi anlamına geldiğinden ciddi tepki çekti. Tepkilerin başında, son yıllarda yabancı kalitesinde belirgin bir yükselme görmeye başladığımız ligimizde "eskiye dönüş" yaşanacağı saptaması var ki, bu olasılığı görmezden gelmek olanaksız. Yayın ihalesinde ortaya çıkan rakamlar sonrası maddi anlamda ferahlayacak kulüplerin "üç otuz paraya" oynamayı seve seve kabul edecek Afrika kökenli ve menajer ambalajlı oyuncuları, "alt ligleri taramaya" ve "yetenek keşfetmeye" tercih edebilecekleri unutulmamalı. Gelinen noktada, ileride büyük takımlara satmak üzere yapılacak "Ya tutarsa!" transferlerin sayısı gözle görünür derecede artacaktır. Kararın "büyük takımlara kıyak" olarak algılanması yanında bu noktadan hareketle "bazı futbolcuların kadroda tutulacağı ve bu sayede tazminat ödenmeyeceği" mevzusu da sıkça tartışılıyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken, size yararlı olmayacağına kanaat getirdiğiniz ve sözleşmesini fesh etmek istediğiniz futbolcuyu hangi mantıkla kadroda tutacağınız sorusudur. Ayrıca önümüzdeki sezon sonunda 10 yabancı bulunan takımınızdan daha fazla oyuncuyu daha fazla ücret ödeyerek göndermek istemeyeceğinizi kim garanti edebilir?

Federasyon tarafından yapılan düzenlemenin büyük kulüplerin talepleri doğrultusunda karara bağlandığına şüphe yok. Hem milli takımı ve alt yaş gruplarını koruyayım hem Türk futbolcusunun önünü açık tutayım hem de büyük kulüpleri üzmeyeyim derken ortaya böyle hibrit bir düzenleme çıktı. Şu ana kadar karara kulüplerin genelinin olumlu yaklaştığını görüyoruz. Konuyla ilgili açıklama yapan kulüp yetkilileri neredeyse ağız birliği etmişcesine yerli futbolcuların "el yakan" ücretlerinden bahsetti ama okuduğum kadarıyla hiçbirisi "yahu bu oyuncuları biz birbirimize satıyoruz zaten" dememiş. Tabi bir de oyunculara ödenecek ücretler konusu var. Parasının tamamını "maç başı" şeklinde almaya razı olacak futbolcuların kalite çıtası hangi seviyede olacak bunu şimdiden merak ediyorum. Aksini düşünecek olursak, garanti parasını alıp iki hafta tribünde oturacak futbolcunun yönetimin gözüne batmaya başlayacağı bir ülkede yaşadığımızı sanırım sizler de kabul edersiniz. 18 takımlı ligimizde her kulübün 10 yabancı futbolcuyla sözleşme imzaladığını varsayarsak önümüzdeki sezon 180 yabancılı bir lig izleyeceğiz demektir. Elbette maddi çekinceleri veya Türk futbolu üzerine hassasiyetleri olan bazı kulüpler bu hakkın tamamını kullanmayacaklardır. Benim size tavsiyem, konuyla ilgili kesin bir hükme varabilmek için ara transfer dönemine kadar beklemeniz. Ocak ayı geldiğinde kadrosuna takviye yapmak isteyen kulüplerin yine oflayıp pufladığını işitirseniz, anlayın ki biz bu işleri kıvıramıyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016