Beşiktaş kongresi ve bitmeyen değişim
Türk futbolu her gün bir önceki güne göre daha gergin, daha anlayışsız, daha sert ve daha beklentilerin gerçeklerden uzaklaştığı bir hale doğru gidiyor. Bu yazıyı yazdığım saatlerde Beşiktaş kongresinde sandıklar kapanmış, Beşiktaş Spor Kulübü yeni başkanını seçmek üzereydi. Daha neredeyse bir sene önce yeni başkanını büyük umutlarla seçmiş, bir önceki sezon yaşadığı kötü günleri bir daha yaşamayacağını umarak yeni sezona yelken açmıştı.
Oysaki bir sene geçmeden yine aynı hüsran, yine aynı sorunlar ve yine aynı durum. Benim futboldan anlamaya başladığım, seyirci olarak Beşiktaş’ı izleyip keyif almaya başladığım dönemler, babamın kıymetli dostu Süleyman Seba Amcamın başkanlığı dönemiydi. Metin Ali Feyyaz’lı, Rıza Kaptan’lı, Şifo Mehmet’li dönemlerdi o dönemler. Her şey çok daha basit, çok daha anlaşılır ve çok daha berraktı o zamanlarda.
‘Zengin yönetici’ tabiri
Bir gazete küpürü hâlâ aklımdadır. Bütün takıma bir milyon, Şifo Mehmet’e bir buçuk milyon. Düşünsenize bütün takım aynı parayı alıyor. Dolar, euro ödemeleri yok. Astronomik bonservisler, menajer ücretleri yok. Kısacası her şey daha basitti.
Zengin yönetici tabirini, ilk defa o günlerde duyduk. Bir kulüp yöneticisinin cebinden bütün takımın maaşlarını ödemesi çok enteresan bir durum değildi. Çünkü futbolda alınan paralar belli, bütçeler belli her şey daha basitti. Bir iş adamı maddi durumuyla rahatlıkla bir futbol takımını çekip çevirebilirdi. Oysa bugün çok farklı bir noktadayız.
Ancak bugünün futbol bütçesi, zengin bir iş adamının bırakın bir takımı çekip çevirmesini, bir futbolcuyu bile bonservisi ve maaşıyla birlikte finanse etmeyi kolay kolay karşılayamıyor. Futboldaki bütçeler çok büyüdü. Takımlarımızın bilhassa da büyük takımlarımızın kadrolarının maliyetine bir bakın, sonra da stat, canlı yayın, reklam ve forma satışı gibi gelirlerine bakın. Kesinlikle ve kesinlikle gelirlerin harcamaları karşılamadığını göreceksiniz.
Çok net bir hesap vardır, üretiminin ve gelirinin üstünde harcıyorsan bir gün bir yerde benzin biter. Bu sadece spor kulüpleri için geçerli değil. Aileler için, şirketler için, ülkeler için de durum farklı değil. Üretiminden daha fazla tüketiyorsan burada bir sorun vardır.
Tabii insan, evinde ailesine de şirketinde yatırımlarında da kulüplerde taraftarlarının da beklentilerini karşılamak ister. İnsan hep daha fazlasını daha iyisini ister, çok normal bir şeydir bu. Ancak bugün her alanda, her konuda beklentilerimizin, arzularımızın hatta harcamalarımızın; üretimimizin ve gelirimizin çok üstünde olduğunu görmeye başlıyoruz.
Üretim olmadan tüketim
Buradaki esas sorun; beklentilerin karşısında üretim olmadan, tüketim yapılması için mutabık kalınan ekosistem. İstekler ile vaatler, bir yerlerde buluşabilir. Talepler ile o taleplere verilen cevaplar, mutabık olabilir. Ama eğer üretim ve finans gerçekleri tüketimle aynı noktada buluşmuyorsa bu; kulüpleri de ülkeleri de şirketleri de aileleri de felakete sürükler.
Kısacası bizlerin bilhassa kulüp yönetimlerinde başkanlardan ziyade prensiplere ve sistemlere yatırım yapmaya yönelmemiz lazım. Kişilerden kurtarıcı olmasını beklemek, kişilerin kendi finans kaynaklarıyla kulüpleri döndürmesini beklemektense; kulüplerin kendi finansıyla sistemini yürüteceği bir yapının oluşmasına sabır göstermemiz gerekir.
Uzun vadeli buhranlar
Toplumda bu sabır hiçbirimizde var mı, açık konuşalım yok. Her şeyin en iyisi, en güzeli bir an önce olsun istiyoruz. Ama kısa vadeli mutluluklar bazen ekonomik olarak uzun vadeli buhranları beraberinde getiriyor. Dolayısıyla bugünkü kongre, sadece Beşiktaş’ın ya da bir futbol kulübünün genel kurulu değil.
Bir bakış açısının, değişmesi gereken bir yaklaşımın, sabrın, ekonomiye olan yaklaşımın toplumun her kesiminde her alanda tezahür etmesi gereken bir felsefe haline gelmeli. Gelmeli ki; ülke sınırları içindeki tatlı rekabetler ile yetinmeyip, takımlarımızın uluslararası turnuvalarda birbirleriyle final maçları yaptığını görelim. Sağlıklı bir ekosistem, bunun en büyük sağlayıcısı olur. Ancak şunu unutmamak gerekir ki sistemler ve yaklaşımlar bir günde oluşmaz. Arkasında sabırlı yıllar, sükunetli yaklaşımlar ve doğru atılmış temeller gerektirir.