Besiciyi terbiyenin yarattığı kaos…
Hükümet geçen yıl et fiyatlarını yüksek bulup ithalat başlatarak besiciyi terbiye etme yolunu seçti. Pahalı üretime neden olan sorunlar için çözüm üretmek yerine ithalle terbiye edeceğini düşündü. Ancak bu karar yeni sorunlar yarattığı için birbiri ardına yeni kararlar almak zorunda kalındı. Besici terbiye edilmek istenirken, kaos içersinde ithale dayalı bir model yaratılmış oldu. Et Balık Kurumu'da asli görevi olan piyasa regülasyondan uzaklaştırılıp, besicilerle ithal et getirerek rakip halini alan ana görevi dışına çıkan bir kurum halini aldı. Vakit kaybetmeden bu kaostan kurtulmak için Tarım Bakanlığının sektör temsilcileriyle bir araya gelip sorunları ve çözümlerini doğru saptayıp, hayvancılıkta "İthale dayalı çözüm arayışlarından " uzaklaşması gerekir.
Hükümet geçen yıl artan et fiyatları nedeniyle besicileri terbiye etmek için, önce yüzde 135'lık gümrük vergisini sıfırlayıp, Et balık Kurumu'na et ithal ettirdi. Bu önlem yeterli görülmeyince bu kez özel sektörün yüzde 30 vergi ile besi hayvanı getirmesine izin verildi, sonra vergi özel sektör için yüzde 45'e çıkarıldı. Hayvan kestirip yeni hayvan alan besiciye 300 lira prim kararı alındı. İthal karkas fiyatına ulaşamayan besiciler kesime hayvan getirmeyince bu kez, primi sürdürüp yeni hayvan satın alma şartını kaldırdılar. Şimdilerde yine ithal ve yerli karkas et fiyatlarında fark olduğu için gümrük vergisinin yüzde 60'lara çıkarılması bekleniyor.
Çünkü, besiciler ellerindeki 2 milyon civarında hayvanı zarar edecekleri için kesime götürmüyorlar ama, her gün ortalama 5 liralık yem maliyeti nedeniyle 10 milyon lira civarında ödeme yaparak bir başka açıdan zarara uğruyorlar.
Hayvancılığın bir diğer alanı olan sütçülükte de benzeri bir olumsuzluk yaşanıyor. Çiğ süt fiyatları arz fazlası nedeniyle 73 kuruştan 45 kuruşa kadar düşürülmüş durumda. Kendi sütünü işleyemeyen, bir kooperatif içersinde yer almayan süt üreticileri bu düşen fiyatlar nedeniyle sütçülüğü sürdürdükçe zarara uğruyorlar. Süt üretiminde sürdürülebilir üretilen bir litre sütle 1.5 kilo yem alabilmeyi gerektirirken, şimdi bir kilo süt ile sadece 700 gram yem alınabiliyor. Bu da zararı çok net ortaya koyan bir tablo yaratıyor.
Görüldüğü gibi Hükümet et fiyatlarının yükselmesini önlemek için temel görevi piyasada regülasyonunu sağlamak, fiyatları dengelemek olan Et Balık Kurumunun ithalat yaparak besicilerle rekabete etmeye başlamasıyla gündeme gelean ve bu adım yeterli olmayınca sürekli yeni kararlarlarla yeni adımlar atılması, istenilen sonucu veremedi ve sonuçta tam anlamıyla üreticiler "Karar sersemliği" içersine girip kaos yaşamaya başladılar ve yaşamaya devam ediyorlar.
Bu kaosun yarattığı olumsuzluğu yaşayan besiciler Et balık Kurumu'nun geçen yıl kendilerinden alıp kestiği hayvan için kilo başına 16 lira öderken, bugünlere yüzde 30 eksiğine 12.5 lira fiyat verdiğini, buna karşılık yem fiyatlarının aynı dönemde yüzde 40-50 artış gösterdiğini söylüyorlar. Bu nedenle hayvanlarını kesime götürseler zarar edeceklerini, götürmeyip beslemeye devam ederlerse de zarar edeceklerini, bu yüzden ne yapacaklarını şaşırdıklarını açıklıyorlar.
Şimdi hiç vakit kaybetmeden ve "Besicileri fırsatçı olarak görmeden" bakanlığın hayvancılıkta yer alan bütün taraflarla bir araya gelip doğru bir strateji ortaya koyması gerekir. Hiç şüphe yok ki bu strateji bugün olduğu gibi, yabancı hayvan üreticilerinin menfaatini değil, yerli üreticilerin menfaatini koruyacak bir model oluşturmalıdır. Çünkü, "Sürekli ithalatla" et ve süt sorununa çözüm bulunamaz. Yerli üretim olmadan sağlıklı et-süt üretimi sağlanamaz…
Arolat'tan
Besiciyi terbiyenin yarattığı kaos…