Beşeri sermayenizi nasıl koruyorsunuz?
Bir öğretim kurumunda bir öğretmene "Nasıl, memnun musunuz yönetimden?" diye sormuştum. Öğretmen de "bir dokun, bin ah işit" biçiminde tüm şikayetlerini sıralamıştı. Ve yönetimin ne kadar kadir bilmez olduğunu göstermek için son noktayı şöyle koymuştu: "Düşünün… Bizi cumartesi günü okula çağırıyorlar, eğitim veriyorlar. Ama bir teşekkür bile etmiyorlar." Bir eğitimciden böylesine bir yorum beni çok şaşırtmıştı.
Eğitim gerekli mi?
Her şeyin hızla değiştiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu değişimde beşeri sermaye de aşınıyor, erozyona uğruyor. Mevcut bilgi ve becerilerin bir kısmı geçerliliğini kaybediyor. Değişen dünya yeni bilgi ve beceri gerektiriyor. Hızla değişen bu dünyaya ayak uyduracak insan kaynağının da eksilenlerini yerine koyması gerekiyor. İşte eğitim bunun için gerekli. Hangi meslekte olursanız olun, eriyen beşeri sermayenizi eğitimle yerine koymak zorundasınız. Ama yukarıda anlattığım öğretmen bu zorunluluğu algılayamıyor ve bu nedenle de aldığı eğitimi, işverene bir lütuf olarak görüyordu.
Bu yüzyılın profesyoneli, kendini yetiştirmeyi bir strateji olarak almalıdır. Bırakın eğitim veriyorlar diye dudak bükmeyi, eğer çalıştığı yerde kendisine yatırım yapılmıyorsa, eğitim alamıyorsa orayı terk etmelidir.
İş güvenliği nerede?
Meşhur "psikolojik sözleşme" yok artık ortada. Bir yere girip ömrünün sonuna kadar orada çalışma devri bitmiştir. İş yerlerindeki Katolik nikahı tarzı, boşanmanın olmadığı beraberlikler tarihe karışmıştır. İş güvenliği kavramı iş dünyasından kaybolmuştur. İş güvenliği yerini, Türkçe'ye "istihdam edilebilme" diye çevirebileceğimiz "employability" kavramına bırakmıştır. Bu kavram, kişinin iş gücü pazarına çıktığında iş bulabilme yeteneğini gösterir. Peki, bir soru size: Kişinin iş gücü pazarında iş bulabilme yeteneğini ne belirler? Tabii ki, beşeri sermayesinin seviyesi.
Eğitim, kişinin beşeri sermayesine yatırımdır. Başka bir değişle iş güvencesinin yeni formatının, istihdam edilebilirliğin sigorta primidir. Aklı başında bir çalışan, işverenin eğitim olarak kendisine yaptığı yatırımın değerini bilir. "Yine mi eğitim?" diye tembel öğrenciler gibi suratını buruşturmaz.
İşveren bakışı
Bazen işveren tarafının da eğitim konusuna yanlış yaklaştığı olur. "Bakın, size eğitim veriyorum. Bu kıyağımı da unutmayın" türü yaklaşımlara rastlarız. Bu tür yaklaşım da en az yukarıda aktardığım öğretmenin tavrı kadar bilinçsizcedir.
Evet, eğitimle yatırım çalışana yapılmaktadır. Ancak çalışan, bu yatırım sonu gelişen beşeri sermayesini yine bu işveren için kullanmaktadır (Bu firmada çalıştığı sürece). Bu nedenle, bir işveren nasıl yeni makine aldığında bu yaptığı yatırımla gurur duyuyorsa, çalışanlarına eğitim verdiğinde de aynı sevinci, gururu duymalıdır.
İşletmelerin rakiplerine fark atmasını sağlayacak, farklı yetişmiş insan gücüdür. Eğitim, bu farklı insan gücünü yaratır. Böylece şirket, mukayeseli rekabet üstünlüğüne bu sayede ulaşır. Dünyadaki tüm başarılı şirketler bu sırra ermiş şirketlerdir. Çalışanlarına sürekli yatırım yaparlar. Bunu gereksiz bir harcama, bir lüks olarak görmezler.
Sonuç
Eğitim, "Herkes yapıyor. Ne yapalım, başa gelen çekilir. Biz de yapalım bari" türünden, yasak savma biçiminde yapılacak bir iş değildir. Farkı yaratacak olanın, farklı bir insan kaynağı olduğuna inanan şirketler, eğitim olayına farklı yaklaşırlar. Eğitim, rekabet üstünlüğü sağlamada stratejik bir meseledir. Uzun vadeli düşünülmelidir. Şirketin eğitim stratejisi, diğer insan kaynağı stratejileri gibi, iş stratejilerine bağlı olarak geliştirilmelidir. Sürekliliği sağlanmalıdır.
Kişi, beşeri sermayesinin zaman içinde eridiğinin bilincinde olmalıdır; beşeri sermayesini korumalıdır. İş yaşamının her aşamasını bir eğitim fırsatı olarak görüp kendini geliştirebilmelidir. İşveren ne kadar bilinçli olursa olsun, çalışanını kendisi kadar düşünemez. Beşeri sermayesinin kaderi, kişinin kendi elindedir.
İster işveren olun, ister bir çalışan, beşeri sermayenizi koruyor musunuz?