Beşar Esad güçleniyor

İlter TURAN
İlter TURAN SİYASET PENCERESİ [email protected]

Dikkatinizden kaçmış olabilir, Suriye başbakan yardımcısı Kadri Cemil, geçenlerde verdiği bir demeçte, Suriye’nin iç çatışmalara sürüklenmesinde rejimin de kabahati olduğunu, iktisadi dengesizlikleri protesto amacıyla masum bir halk hareketi olarak başlayan gösteriler karşısında, talepleri karşılamaya çalışmak yerine bunları bastırmanın felakete yol açığını beyan etmiş.  Bu itirafın tesadüf olmadığı, bizzat Beşar Esad’ın bir Alman dergisine verdiği mülakatta benzer düşünceleri tekrarlamasından anlaşılıyor. Esad, “Her şeyi asiler yaptı, biz hiçbir şey yapmadık” diyemeyeceğini, kendilerinin ak, karşıdakilerin kara olarak nitelendirilmeyeceğini, ortada grilerin olduğunu söylemiş. Bu sözler, Esat’ın muhtemelen Cenevre müzakerelerine hazırlanırken uzlaşmacı bir görünüm vermek istediğine işaret ediyor.

Sergilediği uzlaşmacı yaklaşım,  Esat’ın müzakerelere girerken kendisini daha güçlü hissettiğini gösteriyor. İlkin, kimyevi silahlarını teslime hazır olması, bu konudaki evrensel anlaşmayı imzalaması ve Birleşmiş Milletler müfettişlerinin ülkesine girmesine izin vermesi, Esat yönetimi üzerindeki ülkesinin bombalanması baskısını kaldırdı. Kimyevi silahların kullanımından sonra oluşan evrensel tepki, Esad’a bu silahları zaten kullanamayacağını, kullanırsa sert ve ağır karşılık göreceğini göstermişti. Silahlardan vazgeçerek sorunu yeniden Birleşmiş Milletler’e ve müzakere masasına geri getirmeyi tercih etti, üstelik BM personelini korumak için onun yardımına muhtaç kalınarak! Buna karşılık, Batı dünyası silahların imhası konusunda Esat yönetimi ile işbirliği yapmak mecburiyetini kabullenmiş oldu. Tam kimveyi silahlar imha edilecekken, Suriye yönetimini değiştirmeye çalışmak, kimin iktidara geçeceğinin belli olmadığı ortama geri dönmek hiç makul gözükmüyor.  Böylece Esat’ın göreve devam etmesi şu an için Amerika, Fransa ve İngiltere’nin menfaatine dönüşmüş bulunuyor.

İkinci olarak, Suriye’de silahlı muhalefet faaliyeti giderek mutedil muhaliflerin elinden çıkarak, Cihatçı radikallerin eline geçmiş durumda. Bazı gözlemcilere göre, şu anda etkin silahlı muhalefet gücünün yüzde sekseni bu unsurlardan oluşuyor. Baas otoriterliğinden kurtulmak isteyen yaygın muhalefetin, Baas’lı günleri özlemle aratacak grupları desteklemesini beklemek herhalde pek doğru olmaz. Kaldı ki, radikal unsurların arasında önemli bir kesimin Suriyeli, hatta Arap dahi olmaması, cazibelerini azaltıyor, bir sorun olarak algılanmalarına yol açıyor. 

Üçüncü olarak, Suriyeli mutedil muhalefet Batı dünyasının Suriye’deki değişime yeterince destek vermeye hazır olmadığını gördü. Kendi dertleri içinde boğulan, halklarının büyük bölümünün ülkelerinin başka ülkelere silahlı müdahalede bulunmasına, özellikle asker göndermesine karşı çıktığı ortamda, demokrasi ve değişim söylemi güden başlıca ülkelerin, bu düşüncelerinin uygulamaya geçirmek için gerekenleri yapmaya hazır olmadığı belli oldu. Buna karşılık, her geçen gün on binlerce insanın perişan olduğu, yerini yurdunu terke zorlandığı, kıt kaynakları tüketen ancak başarıya ulaşacağı şüpheli bir mücadeleyi sürdürmek yerine, muhalefetin uzlaşmaya yönelmesi giderek daha akılcı bir tercih olarak görünüyor.

Hükümetimizin gelişmeleri göz önüne alarak Suriye politikasını değişen şartlara uyarlaması gerekiyor. Dış politika inatçılık kaldırmaz. Vakit kaybediyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G7 nereye gidiyor? 04 Eylül 2019