Berlin'de lezzetlerin peşinde
Geçtiğimiz haftasonu Berlin'deydim… Almanya'nın en çok sevdiğim ikinci kentinde (birincisi Hamburg) keyifli 3 gün 3 gece geçirdim… Önce gidiş nedenimi söyleyeyim: "Geleneksel Türk Mutfağı Lezzetler Festivali." Anadolu Halk Mutfağı Derneği ve Berlin Kültür Müşavirliği'nce tasarlanan, Başbakanlık Tanıtma Fonu ile Dışişleri Bakanlığı tarafından da desteklenen etkinlik Ku'damm'da, Türkler arasında Yıkık Kilise olarak bilinen Gedaechtnis Kirche'nin yer aldığı Breidschatzplatz'ta 2 bin metrekarelik alanda gerçekleştirildi.
Anadolu Halk Mutfağı Derneği Başkanı Adnan Şahin'in eşi Deniz Hanım'ın Berlin Messe mutfağında hazırladığı binlerce kap Türk yemeği (çorbalar, salatalar, mezeler, ana yemekler, pilav ve tatlılar) kurulan 7 standta 5 gün boyunca lezzet tutkunlarıyla buluştu… Adnan Şahin ve Berlin Büyükelçiliği Kültür Ataşesi Gözde Şahin bu etkinliği gelecekte Avrupa'nın diğer başkentlerine taşımayı planladıklarını ifade ettiler. Türkiye'nin her bölgesinden her gün farklı 52 yiyecek - içecek tatma olanağı bulan Berlinlilerin ve orada yaşayan Türklerin ilgisi de görülmeye değerdi…
Türkiye'den giden malzemeler, örneğin İstanbul'da bile kolay kolay bulamayacağınız şevketi bostanla yapılan yemekler mutfakta şekillendikçe Berlinli Türklerden alınan lojistik destekle günde birkaç kez etkinlik alanına taşınıyor, kimi zaman standların önünde kuyruklar oluşuyordu…
Berlin günlerindeki gastronomik çalışmalarım, Almanya'da şef aşçılık ödülünü alan Tim Raue'nin geçtiğimiz yıl açtığı restorandaki akşam yemeği ile sürdü… Sade bir dekorasyonu ve son derece başarılı bir ışıklandırması olan mekân büyük bir pencerenin ardından izlediğimiz 16 kişinin çalıştığı mutfağıyla bu senenin Michelin adayları arasında… Genel düşünce, iki yıldızı hak ettiği yönünde… Raue, Uzakdoğu'nun hem felsefesini, hem de mutfağını benimsemiş…
Başlangıçta kabak çorbası, zencefilli (ve de ananaslı mıydı?) egzotik bir çorbayla açılan servis resim gibi tabaklarda - ne yazık ki epey tuzlu olmaları dışında - lezzetli fusion yemeklerle sürdü… Raue, o kadar kendinden emin ki, tek bir mönüsü vardı… Benim de Pekin ördeğinin yorumlanmasına itirazım… Mükemmel pişmiş ördek, lezzet açısından sönük kalmıştı… Armut ve kimyonlu tatlı ile sona eren, her yemeğin uzun uzun anlatıldığı gecemize pek kusur bulamadık, ama Michelin adayı bir lokantaya iki köpekle gelen çiftin kabul edilmesi, bizi epey şaşırttı…
Raue ile ilgili son bir not: Bir kitabı da olan şef, Türklerin kurduğu bir zamanların çok konuşulan çetesi 36 Boys'un tek Alman üyesi…
Bir günümü de ünlü alışveriş merkezi KaDeWe'nin gurme katında geçirdim desem, yalan olmaz… Dev bir alanda yüzlerce çeşit et, deniz, şarküteri, ekmek, pastane, çikolata ve şekerleme ürünleri, binlerce çeşit içecek sergileniyordu; alışverişin yanı sıra her ürün grubunun bulunduğu salonda yer alan mekânlarda yemek yemek mümkündü…
Tabii bilmem kaçıncı kez hayvanat bahçesini de gezdim, Bergama Müzesi'ni de… Bu sene farklı olarak bir Bergama sergisi ile Yadegar Asisi'nin son derece etkileyici çalışması da müze bünyesinde yer alıyordu… Türkiye'ye iade edilen sfensklerin yeri ise perdeyle kapatılmıştı… Asisi, antik dönem Bergamasını yeniden canlandırabilmek için Türkiye'ye gelip binlerce panoramik fotoğraf çekmişti… Sonra onları dev bir silindirin iç yüzeyine montajlamıştı… 2 milyon 700 bin Euro'ya malolan projede ziyaretçiler, silindirin ortasındaki 25 metrelik kulenin tepesinden antik Bergama'yı izliyor, efektleriyle, gecesi gündüzüyle o dönemi yaşıyorlardı…
Berlin'e gidip de Bode Müzesi'ndeki "Rönesans'ın Yüzleri, İtalyan Portre Sanatının Ustaları" isimli sergiyi görmeden olmazdı… Afiş ve el ilanlarında Leonardo da Vinci'nin "Kürklü Kadın"ın fotoğrafını kullanan müze, "özel konuk" ibaresini koymuştu. da Vinci'nin Milano dükünün sevgilisi Ladovico Sforza'nın portresini yaptığı "Kürklü Kadın," Polonya'dan savaştan sonra sergilenmek amacıyla ilk kez Almanya'ya dönmüştü. Sergide, 50 ayrı müzeden getirilen 40 İtalyan ressamın 150 tablosu, çizimler, mermer büst ve madalyonlar sanatseverlerle buluşuyordu.