Benim tertemiz çocuk yürekli ağabeyim Yaşar Kemal

Osman AROLAT
Osman AROLAT AROLAT'tan [email protected]

Yaşar Ağabey’i 92 yaşında kaybettik. Rahmetle anıyorum. Ama biliyorum ki o, ölümünden sonra eserleriyle yaşayacaklardan olacak. Çünkü o, dilimizin okyanusudur. İnce Memed romanında annesinin sandığında uzun uzun anlattığı yün çoraplar, onun hem bir destan ustası olduğunu ve hem de erişilmez bir dil ustası olduğunu bize gösterir. Onun için ona dilimizin Homeros’u dendiğine tanık oluruz. 

Ben, Yaşar Ağabey’i 1962 yılında 20 yaşındayken, 53 yıl önce oğlunun arkadaşı olarak tanıdım. Daha öncesinde röportajları ve kitaplarından tanımıştım. 1967 yılında onun kurucuları arasında yer aldığı ANT dergisinde çalışmaya başladım. Dostluğumuz bir ağabey kardeş olarak pekişti. Yaşar Ağabey o dönemde bana, önce “Benim yazı müdürüm” diye hitap ediyordu. Sonra iki isim daha taktı. Bunlardan biri, bir gençlik eyleminde, bizim vilayet önünde caddeye yatıp, polislerce toplanmamız sonrasında verdiği “Bıldırcın Osman” ismiydi. Bir diğeri ise ilk eşi Tilda ile taktıkları “Mırmırık” ismiydi. Bu 53 yıllık dönemde yer yer kesintiye uğrasa da birlikteliğimiz, dostluğumuz ölümü öncesi hastaneye yatana kadar sürdü... 

Yaşar Ağabey, benim iri cüsseli, kocaman, tertemiz çocuk yürekli bir ağabeyimdi. Gençliğini dağ taş gezerek ağıt, türkü, destan, masal derleyerek geçirmiş, sonra yazarlığa başladığında halk edebiyatının bu engin denizinden, doyumsuz bir dil ustalığı ile lezzetine doyum olmaz bir röportaj yazarlığı, bir roman ustalığına ulaşmıştır.

Yaşar Ağabey, iyi bir romancı olmasının yanında iyi bir röportajcı, iyi bir şair, iyi bir ressamdı. Romancı olarak kendini bütün dünyada kanıtlamış, büyük ustalar arasında anılan bir üne ulaşmıştı. Yaşar Ağabey, bir sosyalist yazar olarak hep halkın sorunlarıyla yakından ilgilendi, o yönde siyaset yaptı, kültürel değerleri ayakta tutma mücadelesi verdi. Ezilenler, ötekileştirenler adına mücadele eden, barışçı bir birey olarak yaşamı boyunca bir mücadele insanı olarak yaşadı. Zaman zaman başına dert açsa da bu mücadelecliğini hiç terk etmedi. Dimdik ayakta, sözünü hiç esirgemeden, sakınmadan yaşadı. Romanlarının yanında yazdığı makalelerle hep emekten, emekçiden yana oldu. 
Yaşar Ağabey, minibüsünün arkasına “proleter”yazdığı için başı derde giren Yalkın Özerden ile ANT’ta yayınlanan “Proleter Şöför” röportajında “proleterya”ya övgüsünü ortaya koyuyordu.

Röportajda önce Yalkın, minübüsüne neden “proleter”yazdığını şöyle anlatıyor: 
“Ben bu kelimeyi çok severim. Kelimeyi değil anlamını severim. Ben proleteryadan bir kişiyim. Proleterya, insan soyunun en namuslu, en sıcak, en insan sınıfıdır. Kimseyi sömürmez, kimseye hükmetmez, kimseyi ezmez. Dünyayı yaratan proleteryanın elleri olmasa, dünya olmazdı. Ben proleteryanın hayranıyım. Şu dünyada güzel olan, faydalı olan ne varsa proleteryanın ellerinin güzel eseridir.” 

Yaşar Ağabey bu yanıtı alıp sözlerini şöyle sürdürüyor: 
“Süleymaniye, o güzel proleter ellerinin eseri. Şu köprüler, şu sülün gibi güzelim minareler, vapurlar, trenler, uçaklar... Yediğimiz ekmek, içtiğimiz su... Şu kıpkırmızı domatesler, demir, bakır ve tereyağı... Ve sebzeler ... Oturduğumuz evler... Proleteryanın güzel ellerinin eseridir.” 

Yaşar Ağabey, kültürün önemini dile getirirken de “Dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir. Her milletin kültürü, o bahçede bir çiçek, bir koku bir renktir” diyor. 

Yaşar Ağabey, yaşamı boyunca emeği, kültürü ve barışı savundu. Bu konularda makaleler yazdı. Romanlarında ise kullandığı dille, Türkçemizin en güzel örneklerini sundu. Artık fiziksel olarak aramızdan ayrıldı. Ama eserleriyle “ölümsüz “ olarak yaşamını sürdürecek. 

Yaşar Ağabey’i rahmetle anarken, eşi Ayşe Semiha Baban’a, oğlu Raşit Göğceli’ye, yakınlarına, dostlarına ve okurlarına başsağlığı dilerim. Sevgili ağabeyim ışıklar içinde yatsın...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar