Benim canım sıkılır
Dostlar size bir fıkra anlatayım. Şimdi fıkra nereden çıktı, diyeceksiniz. Vallahi önümde bir iki aylık konu listesi var ama hiçbirini yazmak içimden gelmiyor. Depresyonda falan da değilim de, canım sıkılıyor. Patron iş için müracaat eden üç kişiyi mülakata almış. Birincisine sormuş “Sizin becerileriniz nelerdir?” Aday “Efendim ben çok iyi görürüm” demiş. “Ben buradan cama giderim, şöyle dışarı bir bakarım, Paris şehrinin göbeğindeki gazeteci bayiinin köşesinde duran adamı görürüm” demiş. Patron ikinci adaya “Peki sizin yetenekleriz nelerdir?” diye sormuş. Aday “Efendim” demiş “ben çok iyi duyarım. Buradan arkadaşımın dışarı baktığı pencereye giderim, onun baktığı yere bakarım. Onun gördüğü Paris şehrinin göbeğindeki gazeteci bayiinin köşesinde duran adamın yanındakine ne söylediğini duyarım.” Patron üçüncü adaya dönmüş ve “Peki siz?” diye sormuş. Üçüncü aday diğer ikisine bakmış ve “Efendim” demiş “benim canım sıkılır.” Patron “anlamadım” demiş. Aday diğer adayları göstererek “Efendim bu ikisi böyle konuşur, benim de canım sıkılır” demiş. Benim de canım sıkılıyor. Neden mi? Bakın anlatayım.
Çalışma masamın arkasına geçmiş, efendi gibi üstünde bir yılı aşkındır çalıştığım bir tarihi romanım var onu bitirdim de bir okuyup düzeltmeye uğraşıyorum. Bu arada da sizlerle her hafta yaptığım işletmecilik sohbetleri için yazı yazıyorum. Hep kuramsal konular işleyecek değilim ya bazen de güncel konulara değineyim istiyorum. Aslında kimse beni güncel konulara eğilmiyorum diye suçlayamaz. Ben bundan üç sene önce bu köşeye başlarken “Güncel konularda yazan çok yazar var. Bir taneye daha gerek yok. Bu nedenle daha kuramsal konulara değineceğim” demiştim. Ama, arada bir eş dost “Yahu şu konuda ne düşünüyorsun? Bu konuda hiç bir fikrin yok mu?” gibilerinden bazen sitemkâr, bazen eleştirel laflar ediyorlar. Ben de kendi kendime “Eh haklılar biraz da güncel işletmecilik ve dış ticaret sorunlarına değineyim” diyorum. İşte o zaman canım sıkılıyor. Neden mi? Bakın onu da anlatayım.
Şimdi güncel işletmecilik sorunları üzerine yazı yazacağım. Önce bir konu bulmam lâzım. Öyle ya işletmeciliğin her konusundan köşe yazısı çıkmaz. Konularda karaborsada değil. Basındaki manşetlere bir göz atarım, konu bulurum diye işe başlıyorum. Bakıyorum enflasyondan bahsediyor. Filankeş kurum enflasyon rakamlarını açıkladı diyor. Ben de enflasyonun, ne kadar küçük olursa olsun, kısa ve uzun dönem stratejik planlamada nasıl kullanılması gerektiğini örnekleriyle anlatayım, diyorum. Bir bakıyorum siyasi tercih ve tutulan tarafa göre kimi kaynak “Enflasyon can yakıyor” diyor ve rakamlar veriyor ve “Yandık diyor”, kimi “Enflasyon beklenenin altında çıktı. Yaşadık” diyor. “Yahu bu alt tarafı bir rakamdır bunun iki çeşidi olur mu? Bu rakam düşük mü yüksek mi bunu tayin etmenin on yolu yok ki nasıl bu kadar ters yorumlar yapılabiliyor. İş adamları bu durumda ne yapacaklarına kime güvenip de karar versinler” diyorum. Canım sıkılıyor. Yazıdan vazgeçiyorum.
Hadi dış ticaret, özellikle ihracat konusuna eğileyim, diyorum. Haberleri okuyorum. Orada da durum aynı. Taraf diye isimlendirilen bir grup “İhracat patlama yaptı veya yapacak” diyor. Muhalif denen bir başka grup “Ne artması göçtü” diyor. “Olur ya” diyorum “Genel ihracata bakarsan fikir böyle muhtelif olur. Biraz özelde bakmak gerekir.” O zaman Türkiye için çok önemli olan Avrupa ile ticaretimize bir bakayım diyorum. Orada da kimi “Yanacağız” diyor kimi “Uçacağız”. Daha da dar alanda bakayım, diyorum. Söz gelimi bu yıl imzalanması olası bir Transatlantik Ticaret ve Yatırım Antlaşması var ABD ve AB arasında. Bunun ihracatımıza etkisi ne olur, diye. Bir kere Türkiye Cumhuriyeti'nin bu konuda resmi bir sebep-sonuç-tedbir belgesi olup olmadığını öğrenemiyorum. Sonra bakıyorum kimi “Beş milyarlık çıkarız, kimi yirmi milyarlık batarız” diyor. “Yahu bu bir rakam nasıl ölçüldüğü, ölçüleceği de belli. AB’ye ticaretimizi arttıracak veya düşürecek etmenlere dayalı bir tahmin yapılamıyor mu? Artacak mı? Düşecek mi? Nasıl belli olmuyor” diye soruyorum. Cevap alamıyorum. Canım sıkılıyor
Döviz kurlarındaki değişikliğin işletme maliyetleri, özellikle borçları üzerindeki etkilerini yazayım diyorum. Yazayım ki söz gelimi iş adamları kur değişikliklerinin olası olumsuz etkilerini bertaraf edecek tedbirler alsınlar. Konudaki yazılara bakıyorum bir kısım “Dolar düştü, daha da düşecek ve sefil olacak. Dolar borçlarımız da buna paralel düşecek. sevinelim” diyor. Bir başka gurup “Düşüş geçicidir. Dolar çıkacak. Yandı gülüm keten helva” diye yazıyor. Bir kesim ise spor toto tahmini fıkraları vardır ya hani “1 de olabilir 2 de 0 da bir ihtimal” diye bir şey demeden öyle diyor. Mesela “Dolar düşerse 2.80-2.85 hattında direnir, yok çıkarsa 2.86-2.95 hattında direnir” diyor. Yahu bu dolar bir canlı hayvan mıdır ki oraya inmiyor direniyor, öte tarafa çıkmıyor yine direniyor. Yoksa doğuştan bir direnişçi midir? Direnmek için mi direniyor? Bu doları indiren ve çıkaran etmenlerin ileriye dönük bir irdelemesi yapılıp inecek mi? çıkacak mı? Bir karar verilemiyor mu? Şimdi ben iş adamı olsam bu bilgiyle ne yaparım?” diye kendime soruyorum. Canım sıkılıyor. Sonra vazgeçiyorum. Kendi kendime sen yine genel kuramsal konularda yaz, canını sıkma diyorum. Bakıyorum hangi konuda yazayım, diye. Ne de olsa bir gazetede yazıyorum. Yazı okurlar için yazılıyor. Onun için ilginç bir konuda olmalı. Okurların ilgisini ne çeker, diye araştırıyorum. Bir bakıyorum ünlü gurulardan biri Türk işletmecilerine beş-on senelik stratejik planlama ve R&D öneriyor. Okuyorum canım sıkılıyor. Neyse canınızı sıkmayayım.
Sağlıcakla kalın.