”Ben yöneticiyim” diyenlere ”işaret taşları”
Hepimiz yaşanan krize odaklanmış durumdayız. Özel aile toplantılarından, arkadaş yemeklerine, dost söyleşilerinden uzmanlarının katıldığı gündemli tartışmalara kadar her yerde kriz, gündemimizin ilk maddesini oluşturuyor.
Yarattığı sonuçlara bakıldığında, insanların "krize odaklanması" son derece doğal. Ama kriz konusunda "büyük resme" bakarken, ayrıntıda "ıskaladığımız" hususları da düşünmezsek, krizin bedeli daha ağır yükler bindirebilir omuzlarımıza.
İlgi menzilinde olmayanlar kaçırmış olabilir; değerini uluslararası ortamlarda kanıtlamış bir bilim insanımız, Prof. Dr. Banu Onaral, Cumhuriyet Bilim ve Teknoloji Dergisi'nde ABD'de Philedelphia Eyaleti ve çalıştığı Drexel Üniversitesi'ndeki deneyimlerinden çıkardığı sonucu bizlere iletti.
Onaral diyordu ki, "Philedelphia yöresi 20 yılımı yedi. Ellerinde her türlü imkan var,beyin zenginliği dahil; üstelik sermaye alabildiğine var ama birlikte çalışmayı ve risk almayı unutmuş bir yerdi.Üniversitede ben ve tarafsız kişi özelliğini koruyan birileri çıktı güçleri birleştirdi. Bugüns USWorld Report'a göre en yenilikçi üniversite sıralamasında 6. sıradayız."
Bir hatırlatma
İgor Mihailoviç Diakonff'un Tarihin Yörüngeleri adlı kitabını Mete Tuncay dilimize aktarmıştı. Kitabı okuduktan sonra, Sovyetler Birliği'nde sistemi çökerten 5 önemli dersi paylaşan bir yazı kaleme almıştım.
Krizi "ağlama duvarı" ya da kendi beceriksizliklerini "saklama perdesi" haline getirenlere sıkça rastlıyoruz. Eğer bir örgüt yönetiyorsanız; "Eli boş dönülmeyen tek yolculuğun kendi içimize yaptığımız yolculuktur" ilkesini hiç unutmamalıyız. Çevremizdeki yöneticilerin "başarılı" bir yönetici mi, yoksa "şark kurnazı" mı olduklarını anlamak istiyorsak, Diakonoff'un "ölçülerini " kullanmalıyız:
· Kararlar çoğulcu bir tartışmayla değil, tek kişi tarafından alınırdı: İşyeri yöneticileri düz aynalarda kendine bakmalı: Kararlar, özgür ve şeffaf ortamlarda, kurum insanının ortak aklına mı dayanıyor; yoksa kendini yönetici sananların padişah iradesi gibi buyurmalarına mı? Diyelim ki işlerin gidişatına ilişkin rahatsızlık nedeniyle biri size görüşlerini aktaran bir mektup yazdı. Bu mektubun gerçekliğini anlamaya mı çalışırsınız; yoksa konuyu, "…benden yana ve bana karşı olan" biçiminde bir mantıkla mı değerlendirirsiniz?
· Her şeyi aşırı değerlendiren gizlilik vardı: Açık iş istihbaratının yüzde 98'leri oluşturduğu, çok özel iş bilgilerinin yüzde 2'leri bile bulmadığı günümüz ortamında, her şeyin üstüne "gizlilik" damgası vuranlardansanız, durup bir kere daha düşünün. Bu gizlilik saplantısı, özgüven eksikliğinden, kusurlarınızı örtme çabasından kaynaklanan bir "yalıtımcı" algılama olmasın?
. İnsanlar, "…kendi ödevlerine karşı ilgisizleşti": Kararlara katılmayan, düşüncelerini söyleme fırsatı bulamayan insanlar "kendi ödevlerine karşı ilgisizleşir." Örneğin, iş programları ve plan toplantılarında kimse konuşmuyor; konuşanlar da sadece yasak savma için suya sabuna dokunmuyorsa; asıl krizin dışardan gelende değil, bünyesinde olduğunu saptayabilirsiniz…
· Bir "düşman ablukası" yaşandığına aşırı vurgu yapıldı: İş yeri "düşman ablukasına" aşırı vurgu yapıyorsa; bilin ki, kendi zayıflıklarını saklamak için bu yöntemi seçmiştir. Sürekli "düşman ablukasından" söz eden; herkesi düşman olarak gören biri iseniz krizi zaten kendi içinizde yaratırsınız.
· İdare-i maslahatçılık teşvik edildi: Tek kişinin ya da küçük bir azınlığın karar verdiği, insanların tartışmasının kısıtlandığı, yapılan bir uyarının "..benden yana ve bana karşı" gibi değerlendirildiği, "düşman ablukası" korkusu arkasına sığınarak kendi kusurlarının gizlendiği, insanların kendilerini "gereksiz" saydığı, ekmek kapısı olarak orada durmak zorunda bırakılığı bir kurumda "idare-i maslahatçılık" yaygınlaşır... Kurum asıl o zaman krize, sessiz ve derinden gelen krize yuvarlanır…
Eğer bir işyerini "yönettiğinizi" iddia ediyorsanız; çok genel çizgileri ile aktarılan ölçülere göre kendinizi bir değer biçin…Siz biçmeseniz bile, hayatın öz gerçeği biçecektir.
Bir yöneticinin temel işlevi, değerli bilim insanımız Onaral'ın işaret ettiği "…birlikte çalışma"dır. Eğer onu beceremiyorsanız, bulunduğunuz yeri terk edin; kurum için de toplum için de daha hayırlıdır…