Ben de haklıyım!
Kamu bankalarının geleceği ile ilgili siyasiler arasında teknik bir tartışma var. Ben siyasi tarafını bir kenara bırakıyor, teknik tarafı ile ilgileniyorum.
Bir tarafta Prof. Dr. Bilge Yılmaz, bir tarafta Milletvekili, eski gelirler genel müdür yardımcısı, İstanbul Defterdarı Nurettin Canikli var. Tartışma kamu bankalarının geleceği ve ekonomi içindeki rolünün ne olacağından çıkıyor.
Bilge Yılmaz kamu bankalarının asli fonksiyonlarına dönmesi gerektiğini söylerken, Canikli bunun kamu bankalarının sistemdeki payının küçülmesi anlamına geleceğine söylüyor.
Bu tartışma bir süredir devam ederken son aşamasında iş Ziraat Bankası’na odaklandı. Canikli, Ziraat Bankası olarak tarım kesiminin tüm ihtiyaçları karşılanarak finanse edildiğini, geride kalan kaynaklarla da bankacılık yapıldığını savundu.
Aynı zamanda Ziraat Bankası’nın tüm kaynaklarının çiftçilere aktarılacağı şeklinde bir algı yaratılmaya çalışıldığını savunarak mevcut durumda Ziraat Bankası’nın kredilerinin 252 milyar TL’sinin tarım kesimine, 701milyar TL’si ise tarım dışı kesimlere verildiğini de ekledi.
Sonra bir soru sordu: “Ziraat Bankası tarım dışı kesimlere verdiği krediyi, tarım kesimine aktarabilir mi?” Yanıtını da kendisi verdi: “Hayır”… Neden? “Çünkü Ziraat Bankası tarım kesiminin tüm ihtiyacını karşılamaktadır.” Yani o 701 milyar liralık kredi yenilenmese ve tahsil edilse de tarı kesimine aktarılamaz” dedi.
Peki ne olacak? Canikli ekliyor. “Bu para elde kalır, başka bir yere verilemezse banka zarar eder, bir süre sonra da iflas eder. Ya da parayı mevduat sahiplerine iade eder.
Bu durumda küçülür, boşluğu özel bankalar ve yabancı sermaye doldurur.” Bilge Yılmaz ise cevabında “Ziraat Bankası çiftçilerin tarımsal üretim ve yatırım için ihtiyaç duydukları ve talep ettikleri kredinin tamamını zaten karşılamaktadır” demişsiniz.
Bu sözleriniz ya kötü bir şaka ya da hakikaten konudan bu kadar uzaksınız. Sektörde kronik bir işletme sermayesi eksiği var. Bırakın Ziraat Bankası'nı, tüm bankacılık sektörü söz konusu ihtiyacın üçte birini anca karşılıyor.
Bu yüzden çiftçi, tüccarın ve tefecinin insafına terk edilmiş durumda” İfadelerini kullanıyor. ‘Tarım kesiminin kredi ihtiyacını belirlemek için birlikte sahaya çıkmayı’ öneren Bilge Yılmaz, ‘bunların dışında tarım kesimi dışı kredilerde de bazı şaibeli konulardan’ da söz ediyor. Böylesine teknik bir konuda hangi siyasinin görüşleri benimsenir? Bu sorunun yanıtını bilmiyorum.
Bu konu oldukça önemli bir konu ve vergi ödeyenleri ilgilendiren tarafı da var. Neden derseniz size o günlerin Hazine Müsteşar Yardımcısı Hakan Özyıldız’ın anlattıklarına bir kulak verelim. “5 Nisan 1994 kararlarının alındığı günlerde istikrar tedbirleriyle tarım satış kooperatiflerinin destekleme alımları sınırlandırılmıştı. Bir süre sonra dönemin hükümeti, çay ve pamuğa destek vermek istedi.
Sonradan siyasete giren, dönemin ‘cin fikirli’ bürokratları, hükümete bütçe yerine Ziraat Bankası kaynaklarını gösterdiler. Kooperatifler devlet adına alım yapacak, Ziraat Bankası ödeyecek, oluşacak görev zararı da Hazine tarafından bütçeden ödenecekti.
Sayıştay Raporu’nda konu şöyle özetlenmiş: “Kütlü pamuk desteklemeleri için Ziraat Bankası tarafından çiftçiye 1993-1996 tarihleri arasında 4.7 trilyon lira prim ödemesinde bulunulmuştur. Söz konusu ödemeden kaynaklanan borç karşılığında Hazine, bankaya toplam olarak 12,3 katrilyon liralık ödeme yapmıştır.
Diğer bir deyimle, üreticilere yapılan ödeme 315 milyon dolar, Ziraat Bankası’na yapılan ödeme ise 12 milyar dolar. Yani 1993 yılında üreticiye ödenen 1 dolarlık destekleme primi karşılığında 2001 yılında bankaya 38 dolar ödenmiştir.”
Yani destekleme yapmak da sorun yaratabiliyor. O nedenle bu teknik tartışmayı kim kazanırsa kazansın her işin usulünce yapılması gerekir. Yani bankanın küçülmesi sorun olabilir. Bankanın kaynaklarını sadece tarıma kullanması da sorun olabilir. Bankanın kaynaklarını uluslararası standartlara göre kullanması en doğrusu da olabilir.