Belirsizlik ve yatırımlar
Financial Times’daki “Undercover Economist” köşesinin yazarı Tim Harford haftasonunda Brexit bağlamında siyasi ve ekonomik belirsizliklerin nasıl Britanya’daki iş ortamını ve yatırımları etkilediği üzerine bir yazı kaleme almış. Harford yazısında öncelikle belirsizliklerin ekonomik aktiviteyi menfi şekilde etkilediğini ortaya koyan bazı akademik makalelere atıfta bulunmakta. Bu makalelerin birinde Brexit sonucunda ortaya çıkan ticaret politikası ile ilgili belirsizliklerin bir çeşit “ticaret engeli” yarattığı ortaya konmakta. Bir diğerinde ise iktisadi belirsizlik durumunun hem resesyonların sebebi, hem de sonucu olduğu şeklinde bir yargıya varılmış.
İnsanlar her zaman sonuçlarının ne olabileceği konusunda bir fikirleri oldukları yönde hareket etmeye eğilimliler. Harford bu konuda ekonomist Daniel Ellsberg’in bir saha çalışmasını örnek göstermiş. Deneklere içinde 100’er top bulunan 2 torbadan birinden top seçmeleri istenmiş. Birinci torbada 50 kırmızı – 50 siyah top var. İkinci torbada ise kaç adet kırmızı, kaç adet siyah olduğu belli değil. Deneklere kırmızı topu bulmaları halinde kendilerine 100 dolar verileceği de söylenmiş. Büyük çoğunluk birinci torbayı seçmiş. İşin ilginci siyah topu bulana 100 dolar verileceği söylendiğinde de gene büyük çoğunluk birinci torbayı seçmiş. Halbuki, ikinci torbadaki top dağılımı bilinmiyor. Belki de hepsi kırmızı (veya siyah). İnsanlar “belirsiz” bir dağılım yerine, “belirli” ancak kazanma şansı sadece 50-50 olan bir dağılımı tercih etmişler. Yatırımcılar da aynı güdüyle, belirsizlikler ortadan kalkana kadar sonucunun ne olacağını kestiremedikleri yatırımlara girmeme eğilimindeler.
Brexit’in 3 yıldan beri Britanya ekonomisi üzerinde büyük bir belirsizlik yarattığı malum. Bu nedenle de bu geçen sürede özel sektör yatırım harcamalarının rekor düşük seviyelerde seyretmesi hiç de şaşırtıcı değil. Yapılan bir başka çalışma, belirsizliğin hüküm sürdüğü iktisadi ortamlarda müteşebbislerin büyük fiziki yatırımlardan kaçındığını, bunun yerine gerektiğinde çalışan sayısını artırarak iş gücü sermayesine yatırım yaparak daha “esnek” (ama aynı zamanda daha verimsiz) bir iş stratejisi uygulamaya çalıştıklarını göstermekte.
Benzer bir trend Türkiye ekonomisinde de görülmekte. Özellikle son 3 seneden beri Türkiye burada yazamayacağım kadar çok siyasi ve ekonomik belirsizlik yaşadı, ve halen de yaşamakta. Böyle bir ortamda özel sektör yatırımlarının etkilenmemesi sürpriz olurdu. Nitekim de veriler son yıllarda özel sektör yatırımlarının ciddi şekilde gerilediğini göstermekte.
Maalesef, 2009 bazlı verilerle birlikte yatırımları özel-kamu ayrımında görme imkanımız ortadan kalktı. Ancak yatırımları “inşaat” ve “makine ve teçhizat” ayrımında görebiliyoruz. İnşaat yatırımlarını Türkiye’nin uzun vadeli büyümesine çok düşük düzeyde bir katkısı olması nedeniyle dışarıda bırakabiliriz. Makine ve teçhizat yatırımlarının ise sadece yüzde 5 kadarının kamu sektörü tarafından yapılması nedeniyle bu rakamın tamamını özel sektör yatırımı gibi görebiliriz. Bu senenin 2. çeyreğine ilişkin son veriler makine-teçhizat yatırımlarının 2015 yılı seviyesinin de altına gerilemiş olduğunu gösteriyor. Bundan daha da önemlisi, eğer yatırımlar (tarihsel olarak vasat bir yatırım artışı dönemi sayılabilecek) 2013-16 dönemi arası kadar bile artış göstermeye devam edebilseydi, reel bazda bugünkü seviyenin yüzde 35 üzerinde makine-teçhizat harcaması yapıyor olacaktık.
Neticede, yatırımcıların önlerini çok net şekilde görebildikleri bir siyasi ve ekonomik ortam tesis edilmeden yatırımların canlanması ve Türkiye’nin sağlıklı ve kalıcı bir büyüme ortamına kavuşması zor gözüküyor.