Belirsizlik ortamında spekülatif ülke olmak

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ [email protected]

Ne kadar ilginçtir ki bizim yıllar yılı ülkemiz adına dertlendiğimiz bir özellik yani “belirsizlik ve öngörülemezlik” şimdi küresel düzen için de söz konusu. Üstelik sorun, yakın geçmişe kadar sandığımız gibi sadece kriz sonrası toparlanma evresinin uzun sürmesinden ibaret de değil. Artık sistemin genel dengeleri, büyük oyuncuların zihniyetleri, ekonomik etkinliğin temel parametreleri ve teknolojik gelişmelerin toplumsal dinamikleri nasıl etkileyeceği gibi pek çok değişken büyük soru işaretlerine dönüşmüş durumda. Ne var ki bu, öyle “elle gelen düğün bayram” kabilinden kayıtsızlıkla, hatta kısmen keyifl e izleyeceğimiz bir belirsizlik değil. Eskiden kriz etkileri atlatıldığında ulaşılacak normalleşmenin nasıl bir şey olacağını kestirebildiğimiz için, reform maliyetlerini dikkate almadığımızdan dolayı sürekli ihmal etsek te yapmamız gerekenlerin neler olduğunu biliyor, böylece en azından bardağın boş bölümünün büyüklüğünü hesap edebiliyorduk. Şimdi ise jeopolitik faktörlerin öne çıktığı, ülkelerin de ulusal politikalarını artık gizleme gereği de duymadan tek tarafl ı çıkarlarına göre belirlemeye çalıştığı kaotik bir söneme girmiş görünüyoruz. Yani bundan sonra zaten yeterince zorlu olan yapısal zaafl arımızı gidermek ve iç dinamikleri güçlendirmek için çabalamak da yeterli olmayacak, bir de inşallah daha da tavsatmadan becerebilirsek, çizeceğimiz yol haritasının sürekli değişen küresel koşullar çerçevesinde geçerliğini koruyup korumadığını test etmek zorunda kalacağız. Dış finansmana en bağımlı gelişen ülkelerden biri olduğumuz için de bu testin olumsuz sonuçlanması kuvvetle muhtemel!..

Yitirilen son notun ardından...

Bu yıl sıkıntılı Batı yönetimlerinin pek rağbet etmediği Davos’ta boşluğu değerlendiren Çin liderinin küreselleşmenin yeni şampiyonu rolüne soyunması da sizi yanıltmasın; serbest ticaret şu anda en fazla onun çıkarına olduğundan bu mesajı vermesi normal. Yoksa sorun küreselleşmenin vizyonu içinde yer alan kitlelerin refahına ya da kur serbestliğine geldiğinde o da başka telden çalıyor. Yine de Çin’in parametreleri tümüyle değişmekte olan yeni bir dünya düzeninin oluşum sancılarının farkında olduğu, rotasını bu yeni düzenin dalga boylarına göre ayarlamaya çalıştığı açık. Üstelik hala ekonomik, askeri ve teknolojik gücüyle en büyük küresel belirleyici olan ABD’nin yaşamakta olduğu yönetim krizi en azından 2017’de diğer aktörlerin hamlelerine uygun bir ortam yaratmışken...

Bizim cephede ise son olarak malumun ilanı niteliğinde bir gelişme yaşandı: Yatırım notu aldığımız son mohikan, yani Fitch de “BBB-” ile yatırım yapılabilir düzeyde olan kredi notumuzu “BB +” ile bu düzeyin altına, piyasalarda “spekülatif” diye adlandırılan bir noktaya düşürdü. Nedensiz iyimserleri bir yana bırakırsak çoğunluğun beklentisi ile çakışan ve dolayısıyla büyük ölçüde satın alınmış (yani fiyatların içinde) olan bu gelişmeden çok, zaten uzun süredir bizi yatırım yapılabilir düzeyde bulmayan ve daha altı ay önce notumuzu bir defa daha kırmış olan Standart&Poor’s’’un kasımda doğal olarak durağana çevirdiği “görünüm”ümüzü de hemen iki ay sonra negatife indirmesi, göstergeleri olumsuz yönlendirecek bir sürpriz olarak algılandı. Darbe girişimi ertesindeki bir yazımızda da dikkat çektiğimiz gibi, aslında not kararından da daha önemli olan ve normalde iki yıl sürecek bir izleme döneminin başlangıcına işaret eden, bizim ise neredeyse hiç üzerinde durmadığımız bu negatif görünüm kararının bu kadar çabuk gelmesi ,Türkiye’nin orta vadede de kurumsal istikrar ve yapısal zafiyetler bağlamında kararlı bir politika izleyeceğine dair güvenilir işaretler görülmediğini gösteriyor.Fitch, siyasi gelişmeleri ve orada istikrar oluşsa bile devam edecek olan güvenlik ortamı zafiyetini, ekonomik büyümede oluşan keskin düşüşle birlikte öncelikle vurgularken dış finansman kırılganlığını ve kurumsal istikrarı sağlayacak denge denetim mekanizmalarının zayıfl amasını da piyasalar üzerindeki stresin devamı açısından tehlike olarak görüyor. 2000’lere kadar kredi değerliliğini kamu borçları ve bankacılık sistemi krizleri yüzünden sağlayamayan ülkemiz, bu sorunların aşılması ve küresel likidite bollaşmasıyla beş yıl önce yatırım yapılabilir düzeyi yakalamışken şimdi şirketler kesiminin zirveye yaklaşan döviz borçları ve düşen ekonomik performans nedeniyle, aslında bütün değerlendirme kuruluşlarının temel hareket noktasını oluşturan borç ödeme kapasitesi açısından kaygı uyandıran bir aşamaya gelmiş bulunuyor. Son zamanlarda bu borçların dolaylı yollarla kamu ve bankacılık sistemi üzerinden hafifl etilmeye çalışılması da bunu doğruluyor. Hukuk güvenliği ve kurumsal istikrar meselesini başka bir bahara bıraktığımız için konuşmayı bile bıraktığımız doğrudan dış yatırım girişleri bir yana, çarkları döndürmemiz ve gemiyi yüzdürmemiz için zorunlu portföy yatırımlarını da bütün kredi notlarını kaybederek tehlikeye atmış oluyoruz. Tablo ortada: İşsizlik ve enfl asyon artarken, büyüme ve güven endeksleri sürekli düşüşte. Suçlu biziz, dünya belirsizleşirken hiç değilse içerdeki belirsizlikleri azaltıp yatırımcı güvenini sağlamadığımız için...

Arazi değerinde kaldık

Bu kaotik dönemde yöneticilerin özeleştiri ve objektif değerlendirme kapasiteleri de önem kazanıyor. Bazılarınca bazı konularda zayıf bir liderlik sergilediği için eleştirilen, bana kalırsa çok zor bir dönemde devraldığı ABD’yi ve dünyayı risklerden uzak tutup güvenli sulara ulaştırmayı becerdiği için başarılı olan Obama’nın The Economist’in Ekim sayısında yayınlanan makalesi bu açıdan takdire değer. Ülkesinin güçlü ve zayıf yanlarıyla ilgili ciddi bir analiz, Amerikan ekonomisi ve kapitalist sistemin geleceğiyle ilgili tespitler, kendisinin başlayıp tamamlayamadığı alanlarla ilgili olarak halefine tavsiyeler içeriyor. Refahı arttıran kapitalizmin gelir dağılımı eşitliğini ve doğal kaynakların korunmasını sağlayacak politikalarla sürdürülebilir olacağını, ayrıca verimlilik artışının asıl hedef olması gerektiğini vurguluyor. Küresel krizin pek konuşulmayan bir tarafına, yeteneklerin innovasyon yerine finansal mühendisliğe yöneldiğine işaret ediyor. İhracatın, rekabetin ve küresel ticaretin bu açıdan zorunluluğuna dikkat çekiyor. Yeni trend olan “sorumlu liderlik” konusunda iyi bir örnek veriyor. Umarım dünya, önümüzdeki dönemde pek beğenmediği Obama yönetimini mumla aramaz... 10 yıl önce bu köşede başlayan yazılarımın birinde Türkiye’nin temel sorunlarından birinin “arazi değeri” ne takılıp kalmak olduğunu, artık katma değer aşamasına geçmemiz gerektiğini söylemiştim. Dönüp dolaşıp spekülatif ülke olarak nitelendirilmemiz, patinaj yaptığımızı kanıtlıyor. Üzücü ama gerçek!..

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019