‘Belirli belirsizlikler’ ne durumda?
Ne zaman birilerine 2019’da olan biten bunca karmaşayı anlatmaya çalışsam kendimi “belirli belirsizlikler dönemi” tanımlamasını yaparken buluyorum. Bahsettiğim ifadeyi ilk olarak 23 Mart 2019’da yine Dünya Gazetesi’nde kullanmıştım. En kısa şekliyle ana temam Fed ve ECB’nin keskin dönüşlerinden oluşuyordu. Kestirebildiğimiz doğal sonuçlar kadar taşıdıkları riskler ve belirsizliklerin yarattığı stres sürekli bir köşede hazır durma halindeydi. Bugünlerde ne haber akışı takip edilirse edilsin Amerikan dolarının zayıflamakta inatçı davranmasının nedeni de bu.
Hafta içerisinde dünya ve Türkiye gündeminin maalesef bir kez daha ayrıştığını gördük. Tarihte ilk kez gözlenen TCMB başkanının görevden alınması zamanlama açısından hafta sonuna denk geldiğinden şokun yatırımcı nezdinde sindirilmesi iki güne yayıldı. Hemen bu noktada önemli bir detayın altını çizmek gerekiyor. Bu tarz kritik önemde bulunan haber akışlarının orta-uzun vade fiyatlamalara olan etkileri tek bir günlük kur-faiz-hisse senedi tepkisi ile ölçümlenmez. Ölçümlendiği sanılsa da sağlıklı olmaz. Piyasa işlemcileri ve yatırımcılar için esas olan öngörülebilirlik ve güvendir. Dünyanın her noktasında işleyiş budur. Ülkelerin isimleri önemli değildir. Güney Afrika için de Brezilya için de ve Türkiye için de durum budur. O nedenle bugün sağlıklı iletişime olan ihtiyaç dünden daha fazladır.
Devam edelim. Belirli belirsizlikleri konuşmaya çalışalım. Eldeki en önemli başlık Mart’tan bu yana değişmiş değil. Avrupa ve ABD para politikalarında gevşeme sinyalleri güçleniyor. Durumun olumlu ve olumsuz yanları var. Nereden baktığınıza, nerede durduğunuza göre yorumlama şekliniz de değişiyor. 2018’in son çeyreğinden bu yana Arjantin ve Türkiye önderliğinde zorlanan gelişmekte olan ülkeler açısından dış borçlanma maliyetlerinin azalacak olması yavaşlayan ekonomik aktivite ve bozulan algı ortamında kuşkusuz soluklanma ve gelecek planlaması yapma açısından oyun alanı sağlıyor. Benzer durum ABD-Çin ticaret gerginliğinden etkilenen gelişmekte olan Asya ekonomileri için de geçerli. Son örnek Cuma günü büyümede negatif yönde sürprizle karşılaşan Singapur oldu. İkinci çeyrek daralması net bir şekilde gerginliğin doğal sonucu. Güney Kore, Tayvan, Tayland için de aynı durum geçerli.
Başkan Powell’ın iki gün süren Kongre sunumları sonrasında Temmuz ayı FOMC toplantısı için faiz indirimi koşulları iyice olgunlaşıyor. Muhtemel 25 baz puanlık aşağı revizyon ile ABD ekonomisini büyüme açısından A noktasından B noktasına doğru ilerletmek elbette mümkün değil. Zira durum bu kadar basit ve ekonominin hali de tahvil piyasası fiyatlamaları kadar endişe verici değil. Fed’in amaçladığı, beklenti yönetimi kanalı üzerinden belirsizlikleri olabildiğince azaltmak. Yavaşlayan yatırımlara rağmen tarihin en uzun büyüme döngüsünde doğal olarak yavaşlama sinyalleri veren istihdam piyasasının güçlü seyreden tüketici harcamalarına negatif etkide bulunmasını istemiyorlar. 2008 krizi sonra büyüme ivmesinin yeniden kazanılması için harcanan onca kurşunun maliyeti hesaba katıldığında Fed’in çabasını anlamak daha kolay bir hal alıyor. Gerçekleşme olasılığı oldukça düşük olsa da 50 baz puanlık indirim ise soru işaretlerini artıracağından sanıldığı ölçekte olumlu yansımayabilir.
Net/net bilinen gerçekleri hatırlayalım: Fed’in ECB’ye göre oyun alanının daha geniş olması ve “ortada atılacak bir adım varsa onu da ilk olarak Fed atar” düşüncesinin genel kabul görmüş gerçek olması nedeniyle daha düşük büyüme ve benzer şekilde para politikası ayarlaması yapma ihtimaline rağmen ortak para birimi euronun zayıflama denemeleri sınırlı kalıyor. G-20 sonrası oluşan pozitif ortam varlık fiyatlamalarına yansısa da beklentiler ve reel ekonomi açısından henüz somut bir durum söz konusu değil. Buradaki gecikme yatırımları ve tabi ki üretimi üçüncü çeyrek için de etkileyecektir. Devamında ise varlık fiyatlamalarının yanıt arayacağı soru “şirket karlılıkları ve bilanço” başlıkları olacak. Bir de hisse başı karlılık.
‘Belirli belirsizlikler dönemi’ cephesinde değişen bir şey yok.