Belgesel seyreden çevreciler
Yaklaşık iki hafta önce Nissan’ın yeni modellerinin tanıtım toplantısına katılmıştım. Orada yapılan sunumda tüketicilerin otomobil satın alma kriterlerine yönelik veriler paylaşılmıştı. Kalabalık bir denek grubu üzerinden yapıldığı için oldukça dikkate değer bir araştırmaydı. Bu araştırma sonucunda sizin de ilk aklınıza gelenler tasarım, fiyat, yakıt tüketimi gibi unsurlar ön plana çıkıyordu.
Çevre ise tabii ki çok arka plandaydı.
Bu araştırma bana bir kez daha bizlerin mikrofona söylediklerimizle, yaptıklarımız arasındaki farkı çok net bir şekilde hatırlattı. Öyle ya televizyon karşısında belgesel izleyen bir millet olarak, söylemde de çevreye çok önem veririz. Lakin otomobilimizin çevreye verdiği zarar bizim değil başkasının sorunudur.
Bence otomobil bizde halen bir ihtiyaç olarak algılanmıyor. Bizim için halen bir statü sembolü. Matbaanın iki asır, endüstri devriminin bir asır ıskalandığı, rönesansın ise teğet bile geçmediği bu topraklarda güzel bir otomobil bizi A noktasından B noktasına götürmenin yanında statü piramidinde yukarıya da taşıyor. Ya da öyle sanılıyor.
Bunun sebebi bence, toplum olarak maddi anlamda gelişmekte olmamız. Çok açık söylüyorum, ben bu ülkedeki istatistiklerin sağlıklı olduğuna inanmadığım için açıklanan milli gelir rakamlarını da gerçekçi bulmuyorum. Açıklanandan bir yüzde 20 düşmek lazım bana göre. Toparlarsak, açıklanan milli gelir ile satılan en düşük araç modelinin fiyatı aynı olduğunda o ülkede otomobil pazarı coşar. Bizde yoğun vergiler yüzünden otomobiller suni olarak pahalılaştırıldığından bu dengenin kurulması güç. Dolayısıyla otomobile ulaşılabilirlik bir süre daha zor olacak. Bu durumun bir sonucu olarak da araç sahipliği ve modeli halen bir statü sembolü olarak kalmaya devam edecek.
O yüzden, statünün dışa vurulamadığı özelliklerden olan kilometrede havaya salınan zehirli gaz miktarı, satın almada önde gelen kriterler arasına giremeyecek. Bireysel olarak öncelik taşımayan bir konuda Ankara’nın pozisyon alması da doğal olarak beklenmemeli. Avrupa’daki çevreyi korumaya yönelik atılan adımlar, çevreci araçların geliştirilmesi ve bunların satışına verilen destekler önemli ve bizde de uygulanması, atılması gereken adımlar. Fakat, bu adımların şu aşamada biraz bol geleceği de ayrı bir gerçek. Yanlış anlaşılmasın, daha düşük emisyon oranlarına yönelik uygulamaları desteklememek elde değil. Hatta, Angela Merkel’in otomotiv lobisinin talepleri doğrultusunda, emisyon oranlarını daha da aşağı indirecek karara koyduğu vetoyu da onaylamıyorum. Sadece bu durumun Türkiye’de çok uygulanabilir olduğunu düşünmüyorum.
Bizim şu aşamadaki çevreciliğimiz ya da çevrecilik içeren söylemlerin gerçekliği belgesel izleme oranındaki gerçeklikle aynı düzeyde. O yüzden bir süre daha otomobillerin çevreye verdiği zarardan ziyade cebe verdiği zarar daha ön planda olacak.