Bekleyişin peşinde
Mayıs ayında yaşanan piyasa dalgalanmasının ardından içeride bir süredir kısmen de olsa sakinleme emareleri izleniyor. Para piyasası cephesindeki ateşin tam olarak söndürüldüğünü söylemek güç olsa da en azından kontrol altına alındığını ve kendi başına yanmasının engellendiğini belirtmek mümkün. Öte yandan dışarıda bir kez daha Başkan Trump’ın yarattığı ticaret savaşı kaygılarını fiyatlamaların odağına koyma durumu devam ediyor.
Riskli varlıklardan çıkışın globaldeki yansımaları Amerikan dolarını satmak ve tahvil piyasasını tercih etmek şeklinde gerçekleşiyor. Merkez bankalarının akışı ise ayrı bir yazıyı ve özeti hak ediyor. En kısa hali ile elimizde tedirginlik yaratmadan mevcut yol haritasını olabildiğince hızlı bir şekilde işletmeye çalışan Fed ve normalleşmeye dair ilk sinyalleri kamuoyu ile paylaşan ECB var. Avrupa cephesinin gelişmeleri tam anlamı ile sürecin sona erdiği yorumunu hak etmiyor. Piyasa oyuncuları hazırlanıyor, iletişim kanalı öne çıkarılıyor. İstek var ancak makro cephenin nasıl bir avantajlı alan sunacağına dair soru işaretleri de var. Zaman, hepimiz için yanıt konumunda.
Yurt içi varlıklar açısından belirsizliklerin azalışı da var, mevcut belirsizliklerin korunarak yola devam etmesi de. Öne çıkan risk başlıklarından birisi olan para politikasında normalleşme-sadeleşme süreci Mayıs itibarıyla masadan kaldırılırken, ABD ile zaten problemli olan ilişkilerin alt başlıklarından birisi olan Menbiç konusunda ise pozitif yönde olumlu gelişmeler söz konusu. Ortaklaşa atılan ilk devriye görevinin sosyal medyada servis edilen resimleri gerginliğin bir nebze olsun azalışını ifade ediyor. Ayrıca, içeride bize has bir problemli başlık daha masadan kalkıyor; Temmuz’da süresi dolacak olan OHAL’in kaldırılacağı açıklandı. Önemlidir ancak keşke zamanlama olarak piyasa çalkantısının şiddetlendiği döneme denk gelseydi de ek satış başlığı olarak öne sürülmesiydi. Diğer tarafta ise Senato’da kabul edilen ve F-35 dahil silah satışını kısıtlama potansiyeli olan son kararın ek negatifliğini de şimdilik bir köşede tutmak faydalı olacaktır.
24 Haziran öncesi son işlem haftası içerisine girmiş durumdayız. Seçmen cephesinde olduğu üzere fiyatlamalar nezdinde de bekleyiş duruşu korunuyor. Gerek sandığın nasıl bir cevap vereceği, gerek sürecin 8 Temmuz’a taşınıp taşınmayacağı gerekse hangi yönetimin iş başı yapıp nasıl bir ekonomik politikayı uygulayacağına dair bekleyişler öncelikle yılın ikinci yarısına, devamında ise gelecek yıllara etkide bulunacak. Karmaşa içerisinde net pozisyonlanmanın iştahındaki düşüş bekleyiş ortamında gayet doğal. Seçim sürecinin uzaması aynı zamanda belirsizliği de yanında taşıyacağından mevcut ortamın taşınmasına neden olabilir. Sonrasında ise doğru politika setini sunduğumuz ve ikna kısmını tamamladığımız takdirde süreci terse çevirmek için şansımız yok değil. Ancak, küresel ortamın değişiyor olması ve politik düzenin getirdiği yeni zorluklar bizim de farklı bir yol izlememizi zorunlu kılıyor. Entegrasyon ve değişim bu kez kaçınılmaz. Yakın geçmişteki “ev ödevini yapanlar ve yapmayanlar” ayrışması yeni dönemde “koşullara göre yeni politikalar geliştirenler ve geliştirmeyenler” şeklinde belirecek gibi.