Beklentiler paralelinde karar, doğru karar anlamına gelmez
Dün Merkez Bankası tamamen beklendiği gibi faiz oranlarında herhangi bir değişikliğe gitmedi. Ancak beklentinin gerçekleşmesi MB’nin doğru adım attığı anlamına gelmiyor. Halbuki son günlerde ortalama fonlama faizini yükseltiyor olması, TL üzerinde baskının devam ettiğini göstermekteydi. Bu noktada, MB’nin az da olsa (örneğin borç verme oranında) bir artışa gitmesi, TL’yi başıboş bırakmayacağını işaret etmesi anlamında daha doğru bir politika olacaktı. Nitekim karardan sonra kurlarda ve tahvil faizlerinde artış meydana geldi.
Toplantıda aldığı zorunlu karşılık (ZK) faiz artışı ve 1 haftalık döviz depo (borçlanma) faizinde indirim kararları ise zaten önceden deklare edilmiş kararlardı. ZK faiz artışı kararı bankaların çok çok az da olsa zarardan kâr etmelerini sağlayacak. (Öncesinde, MB bankalara zorunlu karşılıklar için (bankanın bilanço durumuna göre) yüzde 1 veya yüzde 3 civarında faiz veriyordu. Şimdi ise yüzde 1.5 veya yüzde 3.5 faiz verecek. Bu faiz oranı bankaların döviz olarak tuttukları ZK’ları TL’ye çevirmelerine sebep olacak bir oran değil. Öte yandan, bankaların 1 haftalık döviz borçlanması ise bugüne kadar çalışan bir piyasa değil. Zaten, bizatihi bu piyasanın çalışmaya başlaması bankaların dövize çok ciddi anlamda sıkıştıklarını göstereceği için, hiç de iyiye alamet olmaz. (Bugünlerde zordaki Yunan bankaları bu yöntemi uyguluyorlar!)
Geçen hafta yayınlanan ve üzerinde oldukça yorum yapılan Ödemeler Dengesi rakamlarındaki yüksek “Net Hata ve Noksan” rakamı üzerinde de bir kaç yorum yapmak isterim. Gerçekten de 4.3 milyar dolarla bu rakam bugüne kadar aylık bazda görülen en yüksek rakam oldu. Bu rakamın aslında bir dengeleme kalemi olduğunu, yani (cari denge + finansal hesaplar + MB döviz rezervi) hareketlerinin toplamını sıfırlayan rakam olduğunu hatırlamakta fayda var.
Şubat ayında cari açık 3.2 milyar olurken, nette 2.2 milyar da finansal çıkış olmuş. Bunun sonucunda MB rezervleri 1.1 milyar dolar azalmış. Geri kalan 4.3 milyar dolar ise kaynağı belirsiz yollardan sisteme girmiş. Aslında bu durum, daha önceleri de, genelde TL stres altına girdiğinde, bir devalüasyon durumu ile karşılaşıldığında yaşadığımız bir durum. Bu sefer sadece miktar biraz daha yüksek.
Böyle zamanlarda Net Hata ve Noksan’ın artış göstermesi genellikle yastık-altı olarak ifade edilen nakitte veya yurtdışı hesaplarda tutulan dövizlerin sisteme girmesi sonucunda gerçekleşiyor. Özellikle yurtdışı hesaplardan gelen paraların kaynağı hemen tespit edilemediği için (kısmen bu durum Uluslararası Ödeme Bankası’nın (BIS) gecikmeli olarak yayınladığı verilerden tespit ediliyor), net giriş veya çıkışların yüksek olduğu dönemlerde otomatik olarak Net Hata ve Noksan yüksek çıkıyor. Bu durum ilerleyen aylarda BIS verileriyle bir ölçüde düzeltiliyor. Kısacası, çok da öküzün altında buzağı aramaya gerek yok.
Ödemeler dengesi rakamlarında asıl dikkat çekmesi gereken nokta ise biraz es geçildi açıkçası. O da cari açık kalemindeki azalmanın bu ay neredeyse sıfırlanmış olması. Halbuki son 13 ayda cari açığımız 21.7 milyar dolar kadar bir azalma göstermişti. Bu ayki azalma ise sadece 146 milyon dolar. Ayrıca, bu ayki azalmada net altın ihracatının 800 milyon dolar kadar katkısı söz konusu. Öte yandan, MB Başkanı hafta sonu Washington’da yaptığı sunumda, azalmakta olan enerji ve endüstriyel metal fiyatlarındaki azalışın cari açığımıza olumlu etki yaptığından söz etmişti. Ancak, şubat ayında dünya enerji fiyatları 2014 Şubat’ına göre yüzde 50 oranında azalmış olmasına rağmen, bizim enerji faturamızdaki azalma sadece yüzde 17.3. Bunun nedeni için şartlarını değiştiremediğimiz uzun vadeli enerji (özellikle doğalgaz) anlaşmaları ve dolayısıyla yanlış enerji politikaları diyebilir miyiz acaba? (Son İran ziyaretinde Sn. Erdoğan da İran’dan fiyatlarda yüzde 38 kadar bir indirim rica etmişti. Doğru bir anlaşma yapılmış olsaydı, böyle bir indirime ricacı olur muyduk?) Şunu da belirtmekte fayda var, yılın 2. yarısında enerji fiyatlarının cari açık üzerindeki olumlu etkisi giderek azalacak.
Mart ve nisan aylarına gelirsek. Henüz resmi bir rakam açıklanmadıysa da Ödemeler Dengesi’nin pek parlak seyretmediğini şimdiden söyleyebiliriz. Mart ayında MB’nin rezerv kayıpları 6 milyar dolar kadardı. Bunun yarısından fazlası MB’nin kendi net rezervlerinden. (Net rezervler hali hazırda 33 milyar dolar civarında). Mart’ta ithalatımız yüzde 5.8 azalırken ihracatımızdaki azalma ise yüzde 13.5 oldu! Bu durum dış ticaret açığımızın ve dolayısıyla cari açığımızın da artmakta olduğu anlamına geliyor. Halbuki bugün bile cari açığımız milli gelirimizin yüzde 5.4’ü seviyesinde ve bu öyle yabana atılır bir oran değil.
Sonuç olarak, hüküm süren şartlar ve MB’nin faiz konusundaki tereddütleri TL’nin önümüzdeki dönemde de baskı altında kalmaya devam edeceğini gösteriyor.