Beklentiler iyileşirken biz yerimizde sayıyoruz
2014’ün sonbaharında, Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişen ülkeler grubuna yönelik algı bozulmuştu. Piyasalarda karamsarlık zirveye çıkmıştı. O dönemde iyimser yazılar yazmıştım. 2015’e yönelik tahminlerimde de, gelişen ülkeler arasında öne çıkabilecek ülkeler olarak Hindistan ve Türkiye’yi belirtmiştim. Enerji ithalatçısı olan bu ülkelerin, petrol fiyatındaki düşüşten büyük fayda sağlayacaklarını düşünüyordum. Avrupa Merkez Bankası’ndan (AMB) beklenenden daha büyük bir tahvil alım programının geleceğini, bunun da euro bölgesinde moralleri düzelteceğine inanıyordum. En önemli ihracat pazarımızdaki kıpırdanma, bize de yansıyabilirdi. Hindistan’da; piyasa mekanizmasını kavramış, başarılı bir akademisyen olan Merkez Bankası Başkanı Rajan’ın farkını hissettireceğini öngörüyordum.
Yılın ilk iki ayı bitti. Hindistan piyasaları, bu dönemde en iyi performans gösteren piyasalar arasında yer aldı. Hem Merkez Bankası doğru adımlar attı, hem de ekonomi yönetimi genişlemeci maliye politikasına başladı. Kurumlar vergisi oranı dört yıllığına yüzde 30’dan yüzde 25’e düşürüldü. Kamu kesiminin yapacağı sermaye harcamaları artırıldı. Hint ekonomisi tam manasıyla düzlüğe çıkamasa da, yapılan doğru hamleler, Merkez Bankası’nın kredibilitesinin yüksek olması, beklentileri artırdı.
Diğer taraftan, yıla iyi başlayan Türk piyasaları, ocak ayının ortasından sonra negatif ayrışmaya başladı. Türk Lirası (TL) en fazla değer kaybeden para birimi oldu. Faizler yükseldi. Yabancı yatırımcıların Türkiye’ye yönelik beklentileri bozuldu. USD/TL rekor üstüne rekor kırıyor. Kendi kendimize sorun yaratmayı bir kez daha başardık. USD/TL, 15 Ocak tarihinde 2.27’nin altına inmişti. O tarihte, AMB henüz tahvil alım programını açıklamamıştı. Rusya-Ukrayna arasında ateşkes konuşulmuyordu. Yunanistan’da Syriza partisi seçim meydanlarında esip gürlüyordu. Sonrasında, AMB ucu açık bir tahvil alım programı açıkladı. Rusya-Ukrayna arasında ateşkes yapıldı. Syriza seçimi kazandıktan sonra, borç ertelemesi konusunda AB ile anlaştı. Eurodan çıkış mevzusu bundan sonra manşetleri süslemedikçe, Yunanistan’la ilgili diğer sorunlar minimal düzeydedir.
Türkiye’de siyasetçiler Merkez Bankası’nın uyguladığı para politikasına güvenmiyorlar. Tartışmalar göz önünde yapılıyor. Kurumlarımızın kredibilitesi düşüyor. Türk halkı ekonominin durumunu dolar kurundan takip eder. USD/TL yükseliyorsa, işler iyi gitmiyordur. Kur yükselebilir, ancak biraz da öngörülebilir olmalıdır. Sanayici, kurdaki bu dalga boyuyla yatırım yapmaz. Tüketim harcamaları ertelenir. Kaldı ki, TL’yi düşürüp rekabet avantajı kazanmak, ihracatı artırmak, mevcut konjonktürde zordur. Dünyada kur savaşları tam gaz devam ediyor. Herkes aynı hayalin peşinde, ama 2015’te global ekonomideki pasta çok büyük değil.
Her şeye rağmen pozitifim. Sıcak paranın gelişen piyasalar sevdası bitmez. Yabancıların borsadaki ağırlığı yüzde 60, tahvil piyasasındaki ağırlığı yüzde 25 civarındadır. Yıllar itibariyle büyük değişimler olmuyor. Rusya’yı son bir yılda çok zorlayan ekonomik yaptırımlar, not indirimleri gibi olağanüstü gelişmeler yaşanmadıkça, yabancılar Türkiye’den çıkıp gitmezler. Dönemsel olarak pozisyonlarını biraz azaltırlar. Yeni pozisyonlar açmazlar. Başka piyasalara yönelseler de, Türkiye’ye göz ucuyla bakarlar. Sıkıntılar azalmışsa, yatırım için gelirler.
Küresel ekonomiye yönelik beklentiler düzeliyor. Doların güçlü kalması, Fed’in muhtemel faiz artırımı, sıkıntı yaratabilir. Fakat bakır, platin gibi endüstriyel metallerin son haftalardaki performansları; ‘‘Küresel ekonomide deflasyon riski azalıyor mu’’ düşüncesini akla getiriyor. AMB programı bu ay başlıyor. Çin’in faiz indirimleri moral veriyor. Endüstriyel metaller, küresel ekonomi konusunda pek hata yapmazlar. Tabii dünya ekonomisinde güçlü bir büyümeden değil, deflasyon ve büyüme tahminleri açısından en kötünün geride kalmasından bahsediyoruz.