Beklentiler adına gerçekleri çarpıtmak çözüm müdür?
Geçtiğimiz hafta, finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler arasında bazıları özellikle dikkat çekti; Amerikan Doları'nın değr kaybetmesi bir yandan sermaye piyasalarındaki satış baskısını azaltır iken, emtia fiyatlarına yönelik spekülatif ilgiyi arttırdı. Belirsizlik şekil değiştirmeye başladı: Zira menkul ve gayrimenkul şeklindeki varlık değerlerindeki kayıpların kısmen geri alınması ve bu durumun korunması, hem bilançoları rahatlatıyor, hem de kredi piyasalarının akışkan hale gelmesi umutlarını güçlendiriyor. Paranın devir hızında olası artışlar ise deflasyonist karakterli durgunluktan enflasyonist olanına geçiş yönündeki beklentileri ön plana çıkarmaya başlıyor. Hal böyle olunca sormak gerekiyor, enflasyon yükseldikçe faizler mevcut düzeylerini koruyabilir mi? Kısa vadeli faizlerin değiştirilmemesi veya yükseltilmesi durumunda neler yaşanır?
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız sorulara yanıt vermeden önce hangi olumsuz eğilimlerin güçlenmeye devam edeceğini belirtmekte yarar var; gelir dağılımındaki aşırılık düzeyindeki bozukluk daha da kötüye gider, rekabet koşullarındaki olumsuzluk yükseliş eğilimini korur ve faaliyet gelirlerini eritmeye devam eder; zorunlu ihtiyaç mali fiyatları ya yükseltir ya da mevcut düzeyini korur, diğer ürün fiyatları geriler. Sonuçta küresel ekonomik daralma devam eder, işsizlik dalgalı bir şekilde artış eğilimini korur, değişen enflasyonun yönü olur. Söz konusu koşullarda nakit paradan kaçış ile risk alma isteği bir süre karşılatırılabilir! Fakat enflasyonist durgunluk netleştiğinde ilginin emtia ve hisse senedi gibi reel araçlara yönelik olduğu, sabit getirilere ilişkin sorunların arttığı ve bilançoları yıprattığı farkedildiğinde yönelimin savunma amaçlı ve arzı sürekli arttığı için satın alma gücü eriyen nakitten kaçış olduğu netleşir. Küresel krize sebep olan sorunların ağırlaşması kaçınılmazdır, sebeplere dokunmadan sonuçları yapay olarak yönlendirerek algılamayı değiştirmeye, sürdürülebilir olmadığı gibi çözüm de değildir.
Enflasyon yükseldikçe kısa vadeli faizlere ilişkin beklentiler farklılaşır; son bir haftada doların diğer paralara karşı değer kaybetmesi, altın ve petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarının yükselmesi, mali sektörün başı çektiği hisse senedi yükselişinin dalgalı ve yatay bir eğilim sergilemesi tesadüf olmayabilir! Enflasyon yükselir iken kısa vadeli faizler değiştirilmez ve düşük düzeyde tutulur ise nakitten kaçış hızlanır, kısa vadede paranın devir hızı artar, fakat enflasyonist baskılar giderek güçlenir; tüm paralarda satın alma gücü erimesi hızlanır ve kısa vadeli faizler değişmediği sürece bu eğilimler kendi kendini besleyerek güçlenir. Sabit getirili ürünlere yönelik ilgi azalır; bir yandan yükselen enflasyon diğer yandan durgunluk derinleştikçe olumsuzlaşan risk algılaması bu sonuçta belirleyici olur, yalnız nakitten değil, belli bir gecikme ile sabit getirili ürünlerden kaçışta sorunların ağırlaşmasına katkı yapar. Portföyünde önemli miktarda sabit getirili ürün olan sektörlerde bu durumdan olumsuz olarak etkilenmekten kurtulamaz... Merkez bankalarının likiditeyi sıkmadan kısa vadeli fazileri kontrollü bir şekilde yükseltmesi ise diğer ihtimalde yaşanacakları kısmen farklılaştırır; nakitten kaçık daha zamana yaygın bir şekilde gerçekleşir, enflasyon daha kontrollü olsa da büyüme işsizlik ve sorunlu krediler gibi değişkenlerdeki olumsuzluk daha yüksek dozda yaşanır. Bir anlamda ilk olasılıkta yaşananlar kısmen zamana yayılarak ve dalgalı bir seyir ile yaşanır, sonuç çok farklı olmaz. Kısa vadeli faizlerin sert bir şekilde yükseltilmesi olasılığı ise yıkıcı olacağı için hiç gündeme gelmez. 2004-2006 arası dönemde enflasyon baskısı arttıkça, kısa vadeli faizlerde kontrollü bir şekilde yükseltilmişti; elindeki devasa riskleri azaltamayacağını bilen kurumsal yapı yaşanacakları uzun süre görmezden geldi; fonlama maliyeti arttıkça risk primini aşağı çeken, bu yaklaşım ile hem sabit getirilerin değerlerini şişiren bir anlayış söz konusu döneme egemen olmuştu. Devamında büyük bir dalgalanma ve kriz kaçınılmaz oldu...
Menkul ve gayrimenkul değerleri eridikçe bilançolar yıprandı, kredi krizi derinleşti ve tüm küresel dengeleri sarstı. Son bir yılda açılan kurtarma paketleri sorunların kökenine inmek değil, sonucunu manipüle ederek günü kurtarmak idi. Küresel uzlaşı olmadığı sürece sorunların kökenine inilemezdi, yapacak başka bir şey yok idi! Varlık değerleri yükselir ise bunu mümkün kılacak şekilde likidite bollaştırılır ve nakitten kaçış yönlendirilebilir ise bir süre idare edilebilirdi!
Nakitten kaçış güven bunalımının aşılmış olduğu anlamına gelmez, sadece nakitte kalmanın güvende olmak adına yeterli olmayacağı endişesinin doğal bir sonucudur. Bu süreçte enflasyon da yükseliş eğilimine girebilir, fakat temeldeki sorunlar derinleştikçe sürdürülebilir büyüme imkansızdır. Merkez bankalarının bu saatten sonra yapabilecekleri oldukça sınırlıdır. Son aylardaki varlık değerlerinde yaşanan yükseliş mali sektör öncülüğünde yaşanmış olabilir, fakat böyle devam etmeyeceği kesindir...
Nakitten kaçış yaratıp bunu risk alma isteğinin artışı gibi pazarlamak, denize düşenin çaresizliğinden başka bir şey değildir...