Beklenti yönetiminden sapılıyor
Temmuz ayı sonunda gerçekleştirilen FOMC toplantısının üzerinden neredeyse 1 aylık süre geçti. Bu aralıkta gerek risk algısı gerekse global ekonominin sağlığına yönelik beklentilerde ciddi değişiklikler gözlendi. Doğal olarak finansal piyasalara yansımaları da oldu. Herkesin odağı paranın döndüğü nokta olması açısından piyasalar. Öte yandan beklenti kanalı, yönetimi, şekillenme süreci ve şekillenmesindeki etmenler üzerine de kafa yormak gerekiyor. Belki de ciddi bir değişim aşamasındayızdır, kim bilir?
Gelişmekte olan ülkelerde alışageldiğimiz politika hataları ya da iletişim kazaları şimdilerde gelişmiş ülkeler nezdinde de gerçekleşiyor. Nedeni, nasılı günlerce tartışma konusu olabilir fakat böyle bir realite söz konusu. O nedenle zaten kırılgan seyreden geleceğe dair beklentiler de erozyona uğruyor. Hataları bir yana Fed’in bu süreçte en şanssız taraflardan birisi olduğunu söylesek hata yapmayız herhalde. Neden? Son toplantının ardından Başkan Powell’ın basın toplantısını hatırlayın. İletişimde problem oldu mu? Hayır demek güç. Tabi problemin karşılıklı etkileşimde hangi taraftan diğerine doğru olduğunu da saptamak gerek. Başkandan piyasa katılımcılarına mı? Başkan ve arkadaşlarından piyasa katılımcılarına mı? Piyasa katılımcılarından Fed’e mi? Karışık geldi değil mi? Eğer öyleyse anlatmak istediğimi anlatabildim demektir. Zira durum tam olarak bu. Karışık. Karmaşa var.
Gelelim Fed’in şanssızlık kısmına. Doğrudur. Toplantının ardından ABD Başkanı Trump’ın Çin’le ilgili attığı sosyal medya mesajlarını hatırlayalım. Nur topu gibi ek tarife başlığı gündeme geldi. Önce Eylül başlangıcı dendi zamanlama için. Devamında ekonomi açısından kritik ve oyun değiştirici özelliğe sahip olan kalem iç tüketim gözetilmiş olacak ki iki parça halinde Eylül ve Aralık zamanlaması açıklandı. Hal böyle olunca Fed’in dahi “ticaret tartışmalarının ekonomiye olası etkilerini tam olarak saptamakta problem yaşıyoruz” dediği durum gündeme geldi. GSYH’deki azaltıcı etkisinden, enflasyondaki yükseliş ihtimaline, hane halkındaki alım gücü zayıflamasından, şirketlerin ötelediği yatırımlardan olası istihdam piyasası etkileşimi ve daha fazlasına kadar çoklu-kompleks bir etkileşimden bahsediyoruz. Haklısınız; bahsederken bile zorlandık değil mi? Gelin böylesi koşullarda yatırım kararı almaya çalışın. Fark etmez; hisse senedi satın almak ya da fabrika kurmak. Temel mantık aynı... Yatırım.
Şanssızlık konusuna bir örnek daha verip iletişim başlığına değinmek istiyorum. Tarihin en uzun genişleme döngüsünde bulunan ABD ekonomisi içsel nedenlerle ciddi bir riskle karşılaşmadan trend büyümesine yaklaşırken, kendi başkanı kaynaklı oluşan politik risklerin global ortamı etkilemesi nedeniyle temelinde yer almadığı bir sorun sürecini karşılama-yönetme-tepki gösterme aşamalarında geçiş yapmış durumda. Üstelik sürecin ne kadar olacağını da henüz kestiremiyoruz. Faiz indirim döngüsünde yer alınıp alınmadığı tartışmaları bir yana, atılan adımın daha önceki örneklerle karşılaştırıldığında mevcut politika faizi seviyelerinden aşağıda yer alması nedeniyle manevra alanı ve etkileşim başlıklarını da gündemin tam ortasına yerleştiriyor. Şanssızlık mı? Hayır demek güç.
Aşikar ki bir yerlerde iletişim sıkıntısı var. Nereden nereye doğru bir akış olduğu kısmı bence net değil. Piyasa beklentileri ile Fed’in yaklaşımı geçmiş dönemlerde de çoğunlukla örtüşmedi ancak ayrışma hiç bu ölçekte dikkat çekmedi. Sıkıntı belki her toplantı sonrasında geçilen canlı soru-cevap oluşumlarında, belki de 2019 yılında dünyanın iletişimde en başarılı örnekleri arasında gösterilen Fed’in yöneticilerinin farklı zamanlarda yaptıkları kendilerine ait paylaşımlar ve aralarındaki senkronizasyon bozukluğunda. Bilemiyorum fakat bir yerlerde ciddi bir sorunsal olduğunu reddetmek kolay olmasa gerek.
Şimdilerde gelinen nokta borsa endekslerindeki seviyelerin anlık kontrol edilmesi gibi tahvil faizleri arasındaki spreadlerin gözden geçirilmesi ve resesyona ne kadar yakında olunduğu üzerine yorumlar yapmak. Endişeleri anlamaya çalışmakla birlikte bunun da sağlıklı olmadığını unutmamak gerek. Spreadlerdeki daralış, yani, olası resesyon kaygısına paralel fiyatlamaların nasıl bu eğilime girdiği üzerine ciddi kafa yormak gerek. İşte o kısım beklentilerin erozyonu üzerinde düğümleniyor.