Beklenti her şeydir...

Öner GÜNÇAVDI
Öner GÜNÇAVDI Öner GÜNÇAVDI [email protected]

Enflasyonla mücadelede bek­lentilerin yönetimi önemlidir.

Ücret artışlarının enflasyonist etkileri ne kadar tartışmalıysa, inanırlığını yitirmiş bir para po­litikasının kamuoyunda yarataca­ğı karamsar beklentilerin enflas­yona etkisi o kadar tartışmasızdır.

Ekonomi yönetiminin ekono­minin geleceğine yönelik söyle­dikleri ve gerçekleşeceğini iddia ettiği enflasyon orana yönelik ka­muoyunda inanç yoksa gelecekte­ki enflasyon oranı kamuoyunun beklediği yönde gerçekleşir. San­ki kendi kendini doğuran bir keha­net (self-fulfilling prophecy) gibi bir algının oluşmasına neden olur.

Bu da uygulanan para politikası­nın etkinliğini azaltır.

O yüzden ekonominin yönetici­leri bir şekilde beklentilerin kont­rol ederek, yönetmeye çalışırlar.

Beklentilerin günümüz para politikası uygulamaları bakımın­dan da önemi büyüktür. Özellikle “enflasyon hedeflemesi” gibi “mo­dern” para politikalarının uygu­lamalarında beklentiler anahtar öneme sahiptir.

Bu para politikasının kurumsal yapısı itibariyle, merkez bankala­rı piyasa beklentilerini etkileye­rek, bunların kendi beklentisiyle uyumlu hale gelmesi istenir.

Bu modelin başarılı olması için merkez bankasının “güvenilir” ol­ması, uygulanan para politikası­nın ise herhangi bir güven kaybını oluşturacak siyasi unsurları içer­memesi istenir.

Bu bakımdan para politikasının siyasetin gölgesinde çıkartılarak, siyasetten “bağımsız” hale getiril­mesi arzulanır.

Tüm bankacılık uygulamaların­da olduğu gibi, para politikasının da esası güvendir.

Elbette bunun dışında kamuo­yunda güven oluşturmak ve kamu­oyunun beklentilerinin yönetimi­ni kolaylaştırmak için birtakım uygulamaların yapılması zaruri görülebilir. Özellikle beklentile­rin kamuoyu tarafından güven ve istikrar kaynağı olarak görülebile­cek birtakım uygulamalara ve po­litikalara bağlamak, yani “çıpala­mak” bunlardan biridir.

Bu çıpalar, kamuoyunun bek­lentilerinin merkez bankasının beklentileri doğrultu­suyla oluşmasını kolay­laştırır. Eğer bu çıpalar kamuoyu tarafından ina­nılır bulunursa, kamu­oyu kendi beklentileri­ni de bu çıpalara bağlar. Ayrıca ekonomi yöne­timinin politikaları ile uyumlu söylemler ka­nımca bu çıpalardan biri kabul edilebilir.

Ülkemizde geçmişte uygulanan benzer mücadele politikalarına bakılırsa, zaman zaman farklı ni­teliklere sahip çıpaların da kulla­nıldığı görülmüştür. Bunlar sıra­sıyla şu şekilde özetlenebilir:

I. Uluslararası ilişkiler yoluyla oluşturulan çıpa

II. Siyasi konjonktürün oluştur­duğu çıpa

III. Ekonomik ve kurumsal çıpa

Bu çıpaların her biri 2001 son­rası dönemde aktifti ve o günler­deki enflasyonla savaşta önemli katkılarda bulundu.

Bu çıpalardan ilki, yabancı yatı­rımcılar için son derecede önem­li bir çıpadır. Türkiye ekonomisi­nin uluslararası sistemdeki yeri­nin netleştirilebilmesi ve sermaye hareketlerinin sürekliliğinin te­mini bakımından önemlidir. Geç­mişte AB üyelik müzakere süreci bu işe yaramıştı. Bugün böyle bir

 çıpadan bahsedebilmek mümkün değildir. Dahası bu konuda güve­nilir bir çıpa oluşturabileceğimiz istikrarlı bir uluslararası sistem­de de yoktur.

İkincisi iç siyasetteki istikrar ve bu istikrarın yatırımcıların plan­lama perspektifine sağlayacağı olumlu katkıdır. 2000’lı yılların başında iktidara tek parti olarak gelene AKP’nin o günlerde önemli olan siyasi belirsizlikleri ortadan kaldırması tam da bu işe yaramış­tır. Ancak Türk siyasetinin bugün­kü durumu böyle bir istikrarı vaat etmiyor. Erken seçim başta olmak üzere, bir sonraki seçimde Sayın Cumhurbaşkanının aday olup ol­mayacağı bile belirsizliğini koru­maktadır.

Nihayet sonuncusu ekonomik ve kurumsal çıpalar. Açık söyle­mek gerekirse, tüm olumsuzlukla­rına rağmen bugünkü politikanın en güçlü tarafı enflasyonla müca­deleyi yürüten kadronun liyakat seviyesi ve bizatihi onların bu iş­lerin başında olmasıdır. Hem yerli hem de uluslararası yatırımcı nez­dinde güven duyulan, dahası tüm finansal kesim katılımcıları ile or­tak bir dili paylaşan bir kadronun iş başında olması yatırımcılar için önemli bir güvenceyi oluşturmak­tadır.

Ancak sürdürülen mücadelenin kapsamının dar olması; sadece pa­ra politikası sınırları içinde kal­maya zorlanmaları da bir o kadar bu mücadelenin zayıf noktasıdır.

Bir başka zayıf noktası ise, enf­lasyon beklentisi oluşturmak ba­kımından belirlenen ekonomik söylemlerin ortaya koyduğu çe­lişkilerdir. Örneğin 2025 yılı enf­lasyonuna yönelik kamuoyuna su­nulan ve kamuoyu tarafından res­mi beklenti olarak algılanabilecek birbirinden farklı enflasyon ra­kamları ciddi kafa karışıklıkları oluşturmaktadır. Bunlardan dör­dü tabloda görülüyor.

Buradan da görüldüğü gibi eko­nomide yapılan her uygulama ge­lecek yılın enflasyon oranı hak­kında kendine has birtakım ima­lar içeriyor. Gelecekte bunların her birinin kamuoyu nezdinde yapılacak olan değerlendirmele­ri enflasyonla mücadele için ciddi zayıflıklar ve başarısızlık göster­gesi olarak kamuoyunda tartışıla­caktır. Özellikle her ay açıklana­cak olan enflasyon rakamlarının tablodaki aylık olarak beklenen herhangi bir rakamlardan farklık gösterdiği bir durumda, TCMB sa­vunma durumuna geçmeye zorla­nacaktır.

Maalesef ekonomi yönetimi bu farklılıkların kamuoyunda yarat­tığı kafa karışıklıklarını giderme­ye yarayacak güçlü bir söyleme sa­hip değil. Dahası bu farklılıkların doğmasına yol açan politikaların siyasi niteliği, para politikasının da siyasetin gölgesinden kurtula­madığının bir göstergesi oluyor.

Umudumuz bu çelişkili söylem­lere bir anan önce son verilip, da­ha bütüncül bir söylemle bu mü­cadelenin sürdürülebilmesidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Fahiş fiyat 09 Ocak 2025