Beklenenin üzerinde ama sürecek mi?
Haftanın ilk iki günü önemli veriler açıklandı. Önce temmuz ayı sanayi üretimi, sonra da ikinci çeyrek gayri safi yurtiçi hasılası (GSYH). Her ikisi de tahmin edilen değerlerin üzerinde arttı. Önce GSYH gelişmeleri…
İki olumlu gelişme var. GSYH büyümesi 2011’in ilk çeyreğinde zirveye ulaşmış sonra belirgin bir düşüş eğilimi izlemişti. Bu açıdan en kötü çeyrek 2012’nin son çeyreği olmuştu. Son açıklanan veriler o çeyreğin bir ‘dip’ noktası olduğunu daha net gösteriyor. Rakamlar şöyle: Geçen yılın son çeyreğinde bir yıl öncesinin aynı çeyreğine göre sadece yüzde 1.4 oranında büyümüştük. Bu oran, ilk çeyrekte yüzde 2.9’a, ikinci çeyrekte ise yüzde 4.4’e yükseldi. Böylece yılık ilk yarısındaki büyüme oranımız yüzde 3.7 oldu. Bu değer Orta Vadeli Program’daki 2013 resmi büyüme tahminin çok az altında. İkinci dikkat çekici olumlu nokta ise büyümenin bileşiminin ilk çeyrekteki kamu ağırlıklı yapısının, özel kesim ağırlıklı hale dönüşmesi. Zira Türkiye’nin mevcut ekonomik yapısında, sürekli kamu ‘itmesi’ ile sürdürülebilir bir büyüme oranı elde etmek mümkün değil.
Dün açıklanan verilerde iki de olumsuz unsur var. Birincisi, net dış talep (mal ve hizmet ihracatı ile ithalatının farkı) büyüme oranımıza düşürücü yönde etki yaptı. Türkiye için alışılagelmedik bir olgu değil. Asıl önemli olan, özel yatırım harcamalarındaki düşüşün bu çeyrekte de sürmesi. Özel yatırım harcamaları 2012’nin başından bu yana düşüyor. Gerçi ikinci çeyrekte düşüş oranı sınırlı kaldı ama hem ikinci çeyrekteki hem de yılın ilk yarısındaki yatırım düzeyi 2011 ve 2012’de ulaşılan düzeylerin altında.
Pazartesi günü açıklanan sanayi üretimi verisinin önemi ise yılın üçüncü çeyreğine ilişkin ilk üretim verisi olması. Bir yıl öncesinin aynı dönemine göre yüzde 5.8 oranında artış var. Aylık veriler çok dalgalanabiliyor. Üçer aylık ortalamalara bakınca da sanayi üretimindeki artış oranının şubat ayından bu yana yükseldiği hemen gözleniyor. Ancak bu yükselişin çok da keskin olmadığının altını çizmek gerekiyor.
İçinde bulunduğumuz finansal gerginlik ortamı dikkate alındığında, bu verilerin önümüzdeki döneme ilişkin pek fazla ışık tutmayacaklarını söylemek mümkün. Zira mevcut faiz ve kur hareketleri ile dış finansman olanaklarındaki değişikliklerin milli gelir üzerindeki etkileri gecikmeli olarak ortaya çıkacak. Üstelik bu sevimsiz gelişmelerin, önümüzdeki birkaç yıl, aralıklarla olsa da sürmesi olasılığı yüksek. Bu durumda özellikle özel yatırım harcamalarında hemen toparlanma beklemek çok gerçekçi değil. Ek olarak, faizlerin yükselmesinin tüketimin artış oranını düşürücü etkisi olacaktır. Kamu harcamalarının itici gücü daha da yükseltilmezse, yılın ikinci yarısındaki büyümenin ilk yarıdakinden daha düşük olması beklenir. Dolayısıyla 2013 büyümesi, bu koşullar altında yüzde 3-4 aralığında, yüzde 3’e daha yakın bir yerde belirlenecek gibi görünüyor. Yine de yılın ilk yarısındaki büyüme performansımızın tahmin edilenin üzerinde olduğunu kayda geçirmek gerekiyor.