Bekle bizi Hatay!..
Depremin yarattığı korku, panik ve güvenli yer arayışı büyük bir göç dalgası başlattı. Çadır beklentisi ve yardımlar sürerken kentlerin ayağa kaldırılması konusunda görüşler de şekillenmeye başladı. KSO Başkanı Ayhan Zeytinoğlu 15 Şubat’ta, Oda Meclisi toplantısında bir yandan sanayici, bir yandan depremzede deneyimi ile görüşlerini açıkladı.
“Bölgenin yeniden ayağa kaldırılması için çalışanlara, çalışanlar için de güvenlikli barınmaya ihtiyaç var” diyerek ekledi: “Çadır normal hayatı idame ettirmek için yetmez, ‘yaşam konteyneri’ ve ‘güvenli konutlar’ gerekir.” Başkan devamla “Kentleri yeniden kurmak istiyorsak, bölgenin iş gücünün Batı’ya transferinin teşvik edilmemesi gerektiğine dikkat çekti.
Tam da bu aşamada maksadını aşarak; “Onların yaşamak için gerekli tüm ihtiyaçlarını karşılayalım ama iş vermeyelim” dedi. Kendisi de depremzede olan Başkan bunu nasıl söylerdi? 17 Ağustos’ta yakınlarından 20 kadar insanını kaybetmişti. Türkiye’nin en büyüklerinden olan tavuk çiftliği yıkılmış, yüz binlerce tavuk ölmüştü. Yaşayan tavukları kümeslerden çıkarmak için işçi yoktu. Çalışanlar gitmişti. Elektrik yoktu. Depremden sağ çıkan tavuklar susuzluk nedeniyle kafeslerinde ölüyorlardı.
Kamyonlarla başka illere taşınırken yine susuzluk nedeniyle bu kez yolda ölüyorlardı. Yollar kapalıydı. Saatlere karşı çaresiz bir mücadele verildi. Bütün işyerleri, gayrimenkulleri yıkılmıştı. Kendi oturduğu evi yıkılmıştı. Çadırdan başka kalacak yeri yoktu.
Bu mücadele sırasında bazı yakınlarının cenazelerine bile katılamamıştı. Depremin bütün acılarını ve yıkımını yaşamış olan bir kişi; ‘Onların tüm ihtiyaçlarını karşılayalım. Ama iş vermeyelim. Onlara iyilik değil, kötülük yapmış oluruz. Üstelik Hatay özelinde demografik yapı değişebilir’ sözleri ile göremediğimiz bir şeyi mi anlatmak istiyordu? Aradan günler geçti.
20 Şubat’ta gazeteniz Dünya’da Fikret Çengel imzalı bir haberde GAİB Başkanı Ahmet Fikret Kileci, büyük bir göç olduğunu dile getirerek “Maalesef başka bölgelerden nitelikli işçilerimizi ayartıyorlar. Bu bölgeye bir darbe daha indirmektir.” diyordu. İşte, hiçbirimizin o günlerde göremediği tehlike, henüz ‘şaşırdığımız uyarı’nın ardından birkaç gün geçmişken gerçekleşiyordu.
Sadece bu kadar da değil. Atatürk’ün ‘özel meselesi’ olarak kabul ettiği Hatay ve demografi sorunu konusunda iktidarı da muhalefeti de artık garantiler vermeye başlamıştı. Başkan Zeytinoğlu’nun ‘maksadını aşarak’ ve de ‘herkesten önce’ söylemek istediği şey zamanla daha iyi anlaşıldı, iş dünyasından destek mesajları aldı.
İstanbul’da Rifat Hisarcıklıoğlu başkanlığında yapılan sanayi odaları toplantısında da bölgedeki diğer oda yetkililerinin yanı sıra Gaziantep Sanayi Odası Meclis Başkanı Adil Sani Konukoğlu’nun kendisine özellikle teşekkür ettiğini duydum.
Deprem sonrası insan ve sanayinin göç etmesinin yaratacağı sonuçlar, kentlerin yeniden kurulmasının nasıl gerçekleşeceği konusunda Kocaeli’nin bu birikimi nereden geliyor? 17 Ağustos depreminde de büyük bir göç dalgası yaşanmıştı.
Onbinlerce çalışan bölgeyi terk etti. Ancak yakın şehirlerdeki endüstriyel kapasite büyük şans yarattı. İnsanlar açısından gidiş geliş ve iş konusu fazla dert olmadı. Kimi resmi kurumlar taşınmıştı. Gölcük’te askeriyenin bir bölümü Bartın’a, Aksaz’a gitmişti.
Sanayicilerden isteyenin taşınması için devlet teşvik veriyordu. 200’e yakın sanayicinin taşınması söz konusuydu. O zaman KSO bu teşvikli taşınmanın karşısında durdu. Rahmetli Nezih Demirkent’in talimatıyla Dünya Gazetesi toplantılara katılarak sanayicinin sesi oldu.
Başkan’ın da içinde olduğu yönetim, kan kaybı yaratacak sanayici göçünü önlemeyi başardı. Sadece beş fabrika taşındı. Tepki çeken sözlerinden sonra, bu kez 17 Şubat’ta yapılan basın toplantısında Başkan Zeytinoğlu meramını bir kez daha anlattı.
KSO Meclisi’nin ‘bilge’ başkanı Hasan Tahsin Tuğrul da “Kocaeli başta olmak üzere illerimizde ara eleman sıkıntısı var. Bu işin kolay yolu deprem bölgesinden gelenleri işe almak olacak. Biz kolaya kaçmak istemiyor, oradaki sanayiciye destek olmak istiyoruz.
Bölgedeki sanayicilerin rekabet gücünü kaybetmemeleri çalışabilir nüfusun bölgede yaşamasıyla olacaktır.” diyerek , ‘güvenli yaşam’ gereklerini sıraladı. 20 Şubat’ta, bu kez Samandağ ve Defne merkezli bir büyük deprem daha yaşandı. Biz şiddeti azalan artçılarla normalleşeceğiz derken, şartlar daha da kötüleşti, göç daha da hızlandı. Üretime hazır fabrikaların işçiye ihtiyacı daha da arttı.
Haa! Kimse merak etmesin, Kocaeli’de iş isteyen depremzedelere hiçbir kapı kapalı değil. Artık Kocaeli dahil birçok kentimizde “Bekle bizi Hatay, bekle bizi Adıyaman, bekle bizi Kahramanmaraş...” sözleri yankılanıyor. Artık tek yapılması gereken güvenli şehirler kurarak ve de parasal önlemler dahil diğer desteklerle, ‘geri dönüşü’ teşvik etmek olacak!