“Beğen” butonuna basmak, ekonomik bir eylem

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

“Brecht herkesin aynı şekilde düşünmesini isterdi. Ben de herkesin aynı düşünmesini istiyorum. Brecht bunu komünizm yoluyla yapmak istedi. Rusya bunu hükümet yoluyla yapıyor. Burada ise katı bir hükümet olmaksızın kendiliğinden böyle oluyor. Herkes birbirine benziyor, herkes benzer şekilde hareket ediyor.” 

Bu sözler Andy Warhol’ün 1963 yılında ArtNews dergisinde yer alan bir söyleşisinden alıntı. ABD’li sanatçı Andy Warhol, pop art akımının en önemli temsilcilerinden birisi. Resimlerini afiş tekniği ile çoğaltan Warhol, seri üretim ve seri üretim nesnelerinin kullanıldığı bir sanat türünü ön plana çıkardı. Pop art’ı bir bakıma “Herşeyi beğenmek” olarak tanımladı. Aynı bir makina gibi. Çünkü Warhol’e göre insanlar sürekli olarak aynı şeyi yapıyorlardı. Warhol’ün tanımları, aslında bugünün sosyal medyasını anlatır nitelikte. Facebook sayesinde hayatımıza giren “Beğen” butonu ile, biz de durmadan, sorgulamadan ve çoğu zaman anlamadan bir çok şeyi “beğeniyoruz”. 

48 saat herşeyi “Beğen”mek 
Bu “Beğen”me konusunu kafasına takan ABD’li Mark Honan, “Beğen” butonunu başarının yeni ölçütü olarak değerlendiriyor. Honan, geçtiğimiz günlerde oldukça ilginç bir deney gerçekleşti. “Facebook’ta çıkan her paylaşımı beğenirsem ne olur?” dedi ve iki gün boyunca anasayfasında beliren her paylaşımı beğendi. Yani sosyal medya diliyle, “Like’ladı”. 

Facebook, anasayfanızda görünen içeriği belirlemek için algoritmalar kullanıyor. Bunlar sadece arkadaşlarınızın paylaşımları veya sizin ilgi alanlarınızdan oluşmuyor. Facebook’ta ve web genelinde yaptığınız her hareket dikkate alınıyor. Honan’ın yaptığı da, bu kararları onun için alan robotları her defasında beğenmek oldu. 

Honan “Beğen” butonuna bastıkça, anasayfasının ciddi değişim gösterdiğini izledi. Önceleri arkadaşlarının paylaşımlarından oluşan sayfasını, bir süre sonra Uphworty, Huff ington Post, The Verge ve Space.com gibi içerik üreten siteler, markalar doldurmaya başladı. Böylece, Facebook’ta yapılan her bir beğeninin, reklam şirketleri açısından ne derece değerli olduğunu ve Like butonunun aslında ekonomik bir eylem olduğunu kanıtlamış oldu. 

Birinci günün sonunda, mobil cihazında görünen içerikte insan unsurun tamamen yokolduğunu farketti. Masaüstü bilgisayarında görünen içerikte ise, hala birkaç arkadaşının paylaşımını görebiliyordu. Bunun nedeni, mobil cihazdaki küçük ekranın markalar ve içerik üreticiler tarafından “çok değerli bir emlak” olarak görülmesiydi. Facebook robotları, insanların yolladıkları mesajları saklayıp, diğer makinaların mesajlarını paylaşmayı uygun görmüşlerdi. 

Honan, deneyinin ikinci gününde, “Acaba herşeyi beğenmenin sonucu olarak, Facebook tarafından engellenir miyim?” sorusunun cevabını merak etmeye başladı. Nitekim cevap gecikmedi. Facebook yöneticileri, “Beğen” tacizine son vermesini, aksi taktirde kendisini engelleyeceklerini söylediler. 

Marc Honan’ın da dediği gibi, bu sorun aslında Facebook’u aşan ve toplumda nelerin yanlış gittiğini gösteren bir sorun. Çok uzun bir süredir birbirimizle konuşmak yerine; cansız bir nesne aracılığıyla birbirimize mesaj atıyoruz. Kendimize ait siyasi ve sosyal süzgeçlerimiz var. Okuduklarımız, seyrettiklerimiz ve ilgi alanlarımız çok net. Koskoca bir bahçede dolaşmak yerine, hepimiz kendi tavşan deliklerimize giriyoruz ve dışarda kalan herkesi lanetliyoruz...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar