Bedavacı toplumda demokrasi gelişmez!...
Dünyanın çağdaş uluslarıyla karşılaştırdığımızda pek çok alanda Türkiye’nin farklı refleksler gösterdiğini, hatta tam tersi tavırlar sergilediğini görüyoruz. Oysa çağdaş dünyanın evrensel davrandığını biliyoruz. Özellikle de demokratik toplumlarda bu davranışların hemen tümünde birbirine benzediğini gözlemliyoruz.
Zira; ülkeleri veya daha genel anlamda toplumları kavram, kurum ve kurallar yönetir. Yani herkes tarafından aynı şekilde anlaşılan kavramlar vardır, işleyişi sağlayan evrensel nitelikli kurumlar vardır, aynı şekilde bu kurumları ve toplumu yöneten kurallar vardır.
Türkiye’ye gelince durum birden değişiveriyor. Türk toplumu artık giderek bedavacı bir nitelik kazanıyor. Çalışmak, üretmek, kazanmak, biriktirmek ve tüketmek gibi doğal işleyişin yerini sadece üleşmek alıyor. Yani üretmeden paydaş olmak ve tüketmek.
Ne yazık ki; siyaset de bu toplumsal zafiyeti iyi kullanıyor. Toplum, bedavacılığa ve parazit geçinmeye hazır olunca ve bu tutum siyasette de karşılığını bulunca sonuçta bedavacı bir toplum ortaya çıkıyor. Tabii ki bedavacı toplumda da demokrasi gelişmiyor. Sorgulamak, denetlemek yerine; ait olmak, tabi olmak tavrı öne geçiyor. Cemaate, partiye, belli bir camiaya biat etmek tek çıkış yolu oluyor. Şöyle bir düşünelim. Demokratik bir ülkede, daha doğrusu temsili demokrasilerde halk, toplumsal yaşamın bedeli olduğunu bilir ve öder. Ancak; karşılığında da hesabını sorar. Örneğin; vergi tipik bir demokrasi aracıdır. Toplumu oluşturan bireyler, toplumsal yaşamın gereği olarak verginin ödenmesinin zorunlu olduğunu kabul ederler; ancak karşılığında da bu vergilerin nereye harcandığını sorgularlar.
Niçin bu konuyu gündeme getirdiğimize gelince…
Geçen hafta gündeme düşen iki haber böyle bir yazı yazmamıza neden oldu. Haberlerden birisi şuydu: Yoksul vatandaşa elektrik desteği verilecek!... İkinci haber de TEDAŞ’ın elektrik borcu olan vatandaşla helalleşmesi üzerine idi.
Birinci haberin ayrıntısı medyaya şöyle yansıdı: Ödeme güçlüğü olan konut elektrik tüketicileri, süreli olarak “enerji yoksulluğu” altında sübvanse edilecek. Yani; yoksul kimselere, konut enerjisi bedelleriyle ilgili süreli bir destek uygulanacak.
İkinci haber de şu şekilde gündemde yerini aldı: TEDAŞ, çoğu Doğu ve Güneydoğu'da bulunan 150 bin elektrik abonesiyle helalleşmek adına faizleri silecek. Helalleşilmek istenen elektrik alacağı 3.2 milyar lira. Bunun birikmiş faizi de 12 milyar lira. Elektrik borcu olanlar, eğer bu yılın sonuna kadar bu borçlarının anaparasını öderlerse artık faiz ödemeyecekler. Yani herkesin borcunu ödediği varsayıldığında, yaklaşık 12 milyar lira faiz silinecek.
Sormak gerekir: acaba neden bu bonkörlük veya kadirşinaslık(!)… Nereye kadar, ne kadar, kimlere soruları hep sorulacak. Toplum ve siyaset bir garip oldu. Her gün yeni bir bedavacılık örneği ile karşılaşıyoruz. İşte size birkaç örnek… Dini bayramlar olunca hemen otoyollar ve köprüler tüm bayram boyunca bedava olur. Aynı şekilde şehir içi taşımacılık ücretleri alınmaz. Sormak lazım: niye?... Bedavacıların parasını ödeyenler yok mu? Adalet bunun neresinde?..
Birkaç gün önceki taze bir haber daha. Konya’daki Mevlana Müzesi ve Hacıbektaş’taki müze girişi ücretsiz olacakmış. Sormak lazım: İnsanlar bu müzeler ücretli diye mi gitmiyorlar ya da ücretsiz olunca gidenlerin sayısı mı artacak?… Bu yapılanların benzeri gelişmiş demokratik ülkelerin hiç birisinde yok. Bu toplumlarda ilkeler var: “kullanan öder ya da yararlanan öder”. Biz de ise “tepe tepe kullan veya yararlan, ama ödeme!”.
Seçim yatırımı mı diye akla soru geliyor. O zaman demek ki geçmişte kalmışız; bu kadar zaman geçmiş ve ne yazık ki değişmemişiz. Geçmişte olmayan demokrasimizin gelişiminde bir arpa boyu yol alamamışız.
Galiba “alaturka” sözü boşuna kullanılmamış…