Beceriksizlik yarışları!
Finansal piyasalarımızda yaşanan kısa vadeli eğilimler, olumlu düşünmeye izin vermiyor. Birikmiş ve ağırlaşmış sorunların kökenine inilmiyor ve sonuçlarını manipüle ederek günü kurtarma anlayışından vazgeçilemiyor. Etkili ve yetkili kesimler öncelikle kendi aralarındaki görüş ayrılıklarını sonlandırmak üzere, çözümsüzlük sınırlarını zorluyor; ihracatçı ve üreticilere işkence ederek fiyat istikrarının sağlanabileceği yanlışından uzaklaşamıyor!
Faizlerin sert bir şekilde düşürülmesini isteyenler şimdilik susuyor. Diğerleri ise buna cevap verebilmek adına Türk Lirasını olabildiğince değerlendirmeye ve faizlerin geriletilebileceği ortamı hazırlamaya çalışıyor. Risklerini azaltmakta kararlı olanlar ise bu son fırsatı en iyi şekilde değerlendirebilmek adına pusuya yatmış gibi görünüyor. Bu dehşet dengesi, normalleşme gibi pazarlanmaya çalışılıyor. Bu oyunu bozabilecek her tür gelişme şimdilik görmezden geliniyor!
Bu aşamada sormak gerekiyor: panik atakların yıkıcı olmasını önlemek ve bir ateşkes çerçevesinde kitleleri sakinleştirmek çözüm için yeterli midir? Kesinlikle değildir, fakat daha fazlasını yapacak durumda olamadıkları için zaman kazanmaya çalışıyorlar! Artık her şeyden çok korktukları için sağlıklı düşünemiyorlar; olumsuzluklar bir kulaklarından giriyor ve diğerinden çıkıyor! Koşulların tümü ile değiştiğini ve eski ezberlerin kısa vadeden öte işe yaramayacağını biliyorlar, ancak bu gerçeği hazmedemiyorlar! Kendilerini bir süre daha kurtarmak adına, sarı öküzleri feda etmek konusunda birbirleri ile yarışmaktan geri duramıyorlar!
Hafta içinde açıklanan Kasım ayı İşsizlik rakamları ile Ocak dönemi Tarımsal Üretici Fiyatlarındaki gelişmeler, belli ki malum kesimleri çok korkutmuş ve eski ezberler doğrultusunda harekete geçmeye zorlamış. Kerhen de olsa, öncelikle Türk Lirasının değerlendirilmesi ve olunduğundan çok daha iyi görünmeye çalışılması konularında uzlaşmışlar! Sebebi ne olur ise olsun, bu tercih ihracatçı ve üreticilerin çok zor durumlara düşürülmesinden çekinilmeyeceği anlamındadır.
Ne olup bittiğini anlamak için ciddi bir bilgi birikimine sahip olmak gerekmiyor. İhracatımızın büyük ölçüde euro, ithalatımızın ise dolar ağırlıklı olduğu biliniyor. Euronun, dolara karşı ciddi boyutta değer kaybettiği ve böyle olmaya devam edeceğini de kimse inkar edemiyor. Bu iki konu Türkiye ve benzeri ekonomiler için, nefes almayı bile zorlaştırıyor ve kırılganlığı anormal seviyelere tırmandırıyor. Enflasyon baskılarını kontrol altında tutmaya çalışsan Türk Lirasını değerlendirmen gerekiyor; fakat ihracat ve üreticinin iyice perişan olması kaçınılmaz hale geliyor. Eğer ihracat ve üretimi kollamaya çalışsan, bu kez de artan baskılar nedeniyle fiyat istikrarı konusuna veda etmen gerekiyor. Boşa koysan dolmuyor, doluya koysan almıyor!
Bu durum çözümsüzlük değil de nedir? Üretici ve ihracatçıyı kurban vererek, fiyat istikrarının korunabileceğini iddia edenlere güvenebilir misiniz? Dış finansman ihtiyacının nasıl karşılanacağını kara kara düşünenlerin, ihracatçıyı tekmelemek üzere uzlaşması nasıl bir sapıklıktır? Bu açmaz çok ciddi bir yapısal sorundur ve sistemi oluşturan kurumsal yapının çözüp aşabileceği türden değildir! Yanlış hesaptır, tasarım hatasıdır, sistemik risktir! Sürdürülebilir olmayan eğilimler açısından yolun sonu ve büyük istikrarsızlığın başlangıcıdır.
Ne diyelim! Allah’ın insana verdiği aklı kullanmak yerine, nefsinin peşinden koşan ve kendisinden başkasını düşünmeyenlerin çaresizlik bataklığına saplanması doğaldır! Sonucu bellidir! İş işten geçtikten sonra korkarak iyice saçmalamanın faydası yoktur ve zararı çoktur!