Bebek beslenmesi konusundaki doğrular, yanlışlar ve gerçekler!
Genetiği değiştirilmiş ürünlerin bebek beslenmesi için ciddi risk oluşturacağı konusundaki uyarılarımız yerini buldu. Gerekli duyarlılığı gösteren Danone Bebek Beslenmesi grubu, Hollanda'da yer alan araştırma merkezlerine bir basın ziyareti düzenledi. Danone'nin bebek beslenmesi dışında su, süt ve medikal beslenmesi birimler de bulunmakta. Bu bilgilendirme toplantısı ise sadece bebek mamalarına odaklandı. Çünkü bebek beslenmesinin şöyle ciddi bir önemi var, "yaşamın erken döneminde iyi beslenen çocuklar hastalıklara karşı daha dayanıklı oluyorlar". Oysa özellikle büyük şehirlerde ve çalışan anneler söz konusu olduğunda, anne sütünün yeterince alınabilmesi her zaman mümkün olmuyor. Bilgilendirmeyi sağlayan arkadaşlarımızın da altını çizerek vurguladıkları üzere, yaşamın ilk altı ayında mutlaka anne sütü gerekiyor. Daha sonraki dönemde ise ek beslenme ihtiyacı ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle insan sütüne en yakın besleme olanağı yaratılmaya çalışılıyor.
Bebekler sanıldığı gibi "küçük erişkinler değiller", vücut bileşenleri, fizyolojik yapıları, beyin olgunlaşmaları, metabolizmaları, beslenme gereksinimleri ve gıda duyarlılıkları tamamen farklı. Üç yaşa kadar bebeklere çok özen gösterilmesi, tuzu ve şekeri doğrudan almaması gerekiyor, bu durum dikkate alınarak mamalara 1992'den bu yana uzun zincirli çoklu doymamış yağ asitleri, 1995'ten bu yana beta palmitat ve 2002'den bu yana probiyotikler eklenmeye başlanmış ve probiyotik beslenme 2008'de Avrupa Birliği direktiflerine de girmiş. Araştırma ekibinin verdiği bilgilere göre, anne sütüne yakınlık konusunda kabul edilmiş bir hesap yöntemi yok. Ancak "anne sütünün en yakın ürün biziz" diyebiliyorlar. Bunun için 20 yağ asidi, 18 aminoasidin uygun oranlarla birleştirilmesi gerekiyor. Önce anne sütünün kompozisyonuna bakılıyor, sonra bu kompozisyon bulunan hammaddelerle sağlanmaya çalışılıyor. Ardından da kullanılan bileşimin aynı etkileri yapıp yapmadığı sınanıyor.
Danone'de Ar-Ge alanında toplam 1200 araştırmacı bulunuyor, bunların 400'ü süt ve yoğurt, 200'ü bebek, 150'si su ve 150'si medikal beslenme bölümlerinde çalışıyor. İki büyük araştırma merkezleri var. Hollanda'daki araştırma merkezinde bağışıklık, bağırsak fizyolojisi, mikrobiyoloji, beyin fonksiyonu ve enerji metabolizması üzerine yaklaşık 200 kişi çalışıyor. Burada bir de küçük pilot fabrika bulunmakta, ilk üretim burada gerçekleşiyor, işe yarayacağı anlaşıldığında daha büyük fabrikalarda endüstriyel üretim yapılıyor. Özellikle dikkat çekelim, bebek beslenmesi bölümü ilaç endüstrisindeki bilimsel ve etik standartlarla çalışıyor. "Alerjiyi, enfeksiyonu azaltıyoruz" gibi saptamalar ancak bu şekilde söylenebiliyor. Yüz üniversite, 200 hastane 50 endüstri ile işbirliği içerisindeler. Utrecht Üniversitesi'yle de stratejik işbirlikleri bulunmakta.
Bebek beslenmesinde dünya sonuncusuyuz!
Türkiye'de emzirme süresi 6-8 aya kadar sürüyor, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 24 aya kadar öneriyor, ancak bu pratik olarak mümkün olmuyor. Bizde 10'uncu ayda bebeklerin yüzde 50'si inek sütüyle beslenmeye başlıyor, oysa DSÖ 18. aya kadar inek sütü verilmemesini öneriyor. Anneler inek sütünü formül mamadan daha iyi görüyor. Bebek maması kullanımında Avusturya yılda 42 kg. ile başta gelirken, Polonya'da 27 kg. kullanılıyor. Türkiye bu açıdan dünyada en düşük ülkelerden biri, bizde 3 kiloda kalıyor. Bunun doğal sonucu olarak da demir eksikliği Avrupa'da yüzde 13.5 iken, Asya'da yüzde 58'e çıkıyor, ABD'de ise yüzde 4'üncü. Çünkü inek sütünde demir çok az bulunmakta. DSÖ'ye göre 6'ncı aydan sonra 500 ml kadar doğru süt verilmesi lazım, ancak bu rakam bizde 348 ml. Annelerin yüzde 20'si fiyattan ötürü mama alamıyor, büyük kısmı ise inek sütünün besleyiciliğine inanıyor. Danone bu durumu dikkate alarak bir markasının fiyatını yüzde 25 düşürmüş.
Bütün hammadde "mecburen" Avrupa'dan alınıyor!
Üretim bütün ürünlerde çiftlikten üretim tesisine kadar denetim altında. Her aşamada örnekler alınarak test ediliyor. Şirket Türkiye'den hammadde sağlayamaya çalışmış, ancak ülkemizde organik sertifikalı ürünlerde bile kabul edilemez düzeyde kimyasal ilaç kalıntısı saptadıklarından vazgeçmek zorunda kalmışlar. Ülkemizden gönderilen beş kalem "organik" ürünün elmaların bir kısmı hariç hepsi geri döndürülmüş. Bu durum elbette şu anlama da geliyor; "organik denen üretim bile bu durumdaysa, vay diğer ürünlerin haline!" Ne hoş değil mi? Organik meyve üretimimiz anlaşılan bir masal, tükettiklerimiz tamamen kimyasal! Biz ne yiyoruz? Bu durumda çocukların taze sebze-meyve tüketmemeleri başlı başına bir avantaj haline geliyor.
Not: Sütler ve yoğurtlar konusundaki açıklamamız okurlarımız tarafından kabul gördü, katkılarından ötürü herkese müteşekkiriz. Konuyu işlemeye devam edeceğiz.