Bayramda âvârelik...

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Tatillere kendimi bildim bileli karşı olmuşumdur... Hâlâ da tatil, "tembel", âvâre insanların işidir, derim... Benim için tatil, bir iş sırasında veya iki iş arasında keyifli bir ân yakalayabilmektir. Meselâ, siz bu satırları okurken ben, sevgili Mario Levi ile Moda’da şahane bir kahvaltının tadını çıkarıyor olacağım; kahvaltının nedeni olan söyleşiyi de siz, Pazartesi sabahı bu sayfada, "Haftanın Konuğu"nda okuyacaksınız...

Yani Ada’ya da gidiyor olsam, Moda’ya da (!) tatil dışında bir nedeni muhakkak bulunmalıdır...

Bunun istisnası olmuyor mu, elbette ki... Hele böyle 9 günlük bayram tatilleriyle karşılaşınca, günübirlik de olsa istisna âvârelik molalarına kalkışmıyor değilim... Yazısız, sorunsuz, hatta kitapsız, bilgisayarsız, tablet pc’siz bir-iki gün...

Bunların birinde Ada’ya gittim, diğerinde Ağva’ya...

Şeker Bayramı’nın ilk günüydü... Evim, Kartal’ın arkasındaki tepelerin berisinde olduğundan aşağıya otobüsle inmeye ve motorla Büyükada’ya geçmeye karar verdik... Hemen kapının önünden geçen otobüsün 10 dakikada aşağıya ineceğini tahmin ediyordum, yanılmışım, Kartal’ın bütün mahallelerini dolaşınca (!) yolculuğumuz, 40 dakikayı buldu...

Neyse ki motorlar saatinde kalkıyorlardı ve öyle aman aman da kalabalık değillerdi... Yarım saatlik bir yolculuk sonrasında Ada’ya ayak bastığımızda karşılaştığımız insan seli, korkutucu boyutlarda değildi...

Meydandaki lokantalardan birinde biraz midye tava, biraz kraçadan oluşan lezzetli yemeğimize başladığımızda, yanımızdan geçenlerin sayısındaki artış ve kısa bir süre sonra da Kapalıçarşı bayram kalabalığını aratmayan, yürümenin imkânsız hâle geldiği yoğunluk, bizi ürkütmeye başlamıştı...

Denize bakmayı çâre bilip bu sorunu çözebilmiştik, ama Arap turistlerin yoğunlukta olduğu insan grupları, bizim lokantamıza da oturmaya yönelmişler, hatta hiç bakmadıkları manzaramızı da kapatmaya başlamışlardı...

Her şeye rağmen yemeğimizi iştiha ile yiyip yürüyüşe çıktığımızda kaldırımlara oturan Arap turistlerin de piliç çevirmelerini kopara kopara hallettiklerini görünce, biraz zorlanmaya başladığımızı söylemeliyim.

Yürüme imkânsızlaşınca Ada yolculuğumuz, kozhelva içinde dondurma ile hızlıca sona erdi ve günün erken saati olduğundan rahat bir motor yolculuğuyla yeniden Kartal’a ulaştık... Bu kez otobüsün hareketine yarım saat vardı, durakta bekledik, ama sıradaki halk otobüsü gelmedi; saati geçti... Neyse ki belediyenin bir otobüsü, saate yakın beklediğimiz duraktan bizi alıp kapımızın önündekine bıraktı...

Ertesi gün, - bu kez otomobilli - Ağva’ya doğru bir yolculuk vardı sırada... Köpeğim Bebek’in de katıldığı bu seyahatte hedef, yol üzerindeki Yeşil Vadi’yi görmek, oralarda güzel bir ağaç altında oturup doğanın keyfini çıkarmaktı... İnternette harika görüntüler vardı.

Eski Şile Yolu üzerindeki Yeşil Vadi adlı bölgeye ulaştığımızda, İSKİ’nin çalışmaları nedeniyle "boz vadi"ye dönüştüğünü gördük. Kısa sürede zaten olmayan yolun tozu toprağı nedeniyle siyah aracımız da boza dönüşünce ve uyarı tabelâlarından devamın mümkün olmadığını anlayınca yönü Ağva’ya çevirdik...

Ve tam Yenice’nin girişinde "Boşnak Köyü Yeniköy’e hoşgeldiniz. Çınar Yanı. Boşnak Böreği (ısırganlı), gözleme, çay, Boşnak tatlısı, ayran" yazan bez pankartın karşısında ağaç masaları, yoğun gölgesi ile umut veren bir mekânla karşılaşınca hemen sığındık...

Ve, son yıllarda yediğim en güzel gözlemeler, içtiğim ayranlar, tatlılar ve çaylarla tanıştık... Böreklerin önceden sipariş üzerine yapıldığını öğrenip üzüldük, ama gelen lezzetler, bahçe domatesleri ve salatalıkların tadı, kokuları, yeniden her şeyi yeşile dönüştürdü...

Daha sonra, o daracık, ama keyifli yolun virajları bile vız geldi... Cânım Ağva’nın kalabalık haline hiç denk gelmemiştim, şansa bir park yeri bulmasaydık, hemen dönecektim; deresiyle, deniziyle güzel Ağva’daki küçük yürüyüşün ardından İstanbul oklarını izleyerek eve vardığımızda, yeter bu kadar âvârelik dedim, bu yolculuklardan bir yazı çıkarmak, farz olmuştu...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar