Bayram ve bedavacı toplum...

Nevzat SAYGILIOĞLU
Nevzat SAYGILIOĞLU EKO ANKARA [email protected]

Yine ve yeni bir bayram. Bu vesileyle okurlarımızın kurban bayramını yürekten kutluyoruz.

Bayramların tadını mı çıkarıyoruz, suyunu mu çıkarıyoruz anlamıyorum. Ya da birilerine her gün bayram mantığıyla mı yaşıyoruz kestiremiyorum.

Dediğimiz gibi bayramların da suyu çıktı ve bayramlar bayram olmaktan çıktı. Artık bayramlar, dinin getirdiği bir vecibe olmaktan öte devletin sağladığı bir fırsat veya bonus haline dönüştü.

Öncelikle şu bayram tatillerinin 9 güne çıkarılması konusu çok anlamsız!... Bu yıl iki bayramda da tatil 9 güne çıkarıldı.

Bu ne demek biliyor musunuz? İki bayramda 9 günlük tatil, toplamda 18 gün demek ve aynı zamanda yılın yüzde beşi ya da yirmi de biri demek. Yani 2016 yılının yirmide biri boşa geçti. Sakın ulaştırma ve turizm sektörlerinin bu işten kazandığını atladığımız sanılmasın. Bunlar hizmet sektörü, elbette birileri kazanacak.

Ancak sorun şu: bayram dolayısıyla üretim duruyor, gerçek mal ve hizmet üretimi yapılamıyor. Üretim olmadan herkes tüketime yöneliyor, firmalar ve fabrikalar çalışmıyor, ihracat yapılmıyor, ama tatil yapılıyor. Oysa bizim bedavacı geçinen bir nesil olmaktan çıkıp üretmemiz gerekiyor. Zira gerçek zenginlik üretimden geçiyor. Üretmeden zenginleşmek sadece üleşme veya bölüşüm ile sağlanıyor ki bu da kalıcı olamıyor.

Bedavacılık öylesine iliklerimize işliyor ki her bayramda bazı bedavacılık uygulamaları otomatik olarak devreye sokuluyor. Her bayramda;

- Memur maaşları ile işçi ücretleri vaktinden önce ödeniyor,
- Emekli memur ve işçilerin maaşları hemen öne çekiliyor,
- Bu bayram olduğu gibi işçi ikramiyelerini erken ödeme kararı çıkıyor,
- İstanbul’daki köprülerden geçişler bedava oluyor,
- Aynı şekilde tüm otoyollarda bayram boyunca bedava geçiş oluyor,
- Bazı metropollerimizde şehir içi otobüs, tramvay ve metro ücretleri bayram süresince alınmıyor,
- …

Bunların hepsi taraf bulan ucuz politika ve fakat pahalı sonuç!

Çünkü toplum bedavacılığa alıştırılıyor. Artık “yardım” kültürü de bedavacılıktan etkileniyor. Toplum dayanışması için önemli olan ve dinimiz açısından da sevap kabul edilen “yardım” anlayışı giderek şekil ve hatta anlam değiştiriyor. Dilerseniz her tarafta geçerli olan ve yaşanan iki örnek verelim.

Birincisi, camilerdeki özellikle Cuma namazları sonrası yaşanan “yardım furyası”!... Gerçekten bir yandan caminin minberinden birden fazla yardım talebini dillendiren ve duruma göre damar yapan caminin hocası; bir yandan da caminin iç avlusundan dış bahçesinin kapısının dışına kadar onlarca çeşitli etnisiteye veya milliyete sahip dilenciler…

Toplanan yardımlardan yerine ulaşanlara sözümüz yok. Ancak; bu işten gayri ahlaki olarak nasiplenen ve bol kepçeden su gibi harcayan anlayışa sözümüz çok…

Gerçek ihtiyaç sahiplerine camide yardım etmeye de sözümüz yok; ancak bizim aç ve fakat onurlu insanlarımız oralarda görünmez iken bu işi alışkanlık haline getiren ahlaksızlara sözümüz çok…

Bu bedavacılara bir de devletin uyguladığı sosyal yardım programlarını dahil edelim. Gerçekten de merkezi hükümetin ve yerel yönetimlerin çeşitli adlarla uyguladığı sosyal yardım desteğini hak edenlere sözümüz yok; hak yiyenlere ve ahlak dışı yollarla bu paraları alanlara sözümüz çok…

Oysa insanımıza çalışmayı ve üretmeyi, aynı şekilde balık yemeyi değil balık tutmayı öğretmeliyiz.

Ne yazık ki giderek bedavacı bir toplum oluyoruz. Bu da çalışmadan üleşenlerin veya bölüşümden pay alanların lehine sonuç yaratıyor. Kalıcı olmayan ve fakat çekiciliği tartışmasız olan bedavacılık kültürü çok zarar veriyor. Bu durum, normal çalışan ve kazananın da aklını çeliyor, onu bedavacılığa veya çalışmamaya itiyor.

Keşke bayramlar vesilesiyle bu gerçekleri görebilsek de üretmeyi öğrenebilsek!...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar