Bauhaus Tasarım Ekolü 100 yaşında

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM [email protected]

Yüzyıl önce, 1919’da Almanya’nın Weimar kentindeki güzel sanatlar okulu ile tatbiki sanatlar okulu birleştirilerek yenilikçi, modern bir sanat tasarımı anlayışının temeli atılmıştı: Bauhaus. Sadece 14 yıl yaşayabilmiş, Nazilerin hışmına uğrayıp kapatılmış bu tasarım okulunun bu yıl 100’üncü kuruluş yıldönümü Almanya’da ve dünyada konuya ilgi duyan çevrelerde anılmaya başlandı. Çünkü konu, “bir” modern tasarım okulunun 100’üncü yaşından öteye anlam ifade ediyor.

Bu yıl boyunca sürecek etkinlikleri Almanya Cumhurbaşkanı açtı. Konuşmasında en can alıcı cümle şu oldu: “Bauhaus, Almanya’nın dünya çapında en çok etki yapan kültür ihraç ürünlerinden biridir.” Gerçekten de Bauhaus, Naziler yüzünden, ama Naziler “sayesinde” sadece Almanya’da değil, 1930-50’lerde özgür dünyanın simge ülkesi ABD’de dünyaca tanındı. Çünkü okulun beyin takımı ABD’e göç etmek zorunda kaldı. Mimar, sanatçı, tasarımcı olarak yenilikçi fikirlerini oraya taşıdılar. (Meraklısına not: Bu Bauhaus’un, bizdeki yapı market zinciri Bauhaus’la ilgisi yok).

Bilimcilerin kaderi

Nazilerin lideri Hitler 1933’te başbakan olarak resmen atandıktan hemen sonra, Almanya’da (çoğu Yahudi kökenli) 1100 bilimciyi görevden aldı. Aralarında en medyatik isim Albert Einstein’dı. Hitler göreve geldiği sırada Einstein ABD’yi ziyaret ediyordu. Bir daha ülkesine dönemedi. Almanya’da işsiz kalan, “istenmeyen” bilimciler arasında gayet önemli isimler vardı. 650’si ABD’e gitti. 190 bilimci Türkiye’ye geldi. 1933’te Türkiye’nin tek üniversitesi olan Darülfünun’un, çağdaş bir İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülme sürecinde Alman bilimciler kilit rol oynadılar. İkinci Savaş boyunca Türkiye’de kalan bilimcilerin, savaştan sonra bir kaçı dışında hepsi ya ABD’e gitti, ya Almanya’ya geri döndü.

Nazilerin kaybı, bilimin kazancı

Naziler, ellerindeki en önemli fizikçileri, matematikçileri ve başka alanlardaki teknik uzmanları kaçırdılar. Hitler, hiç aldırmadı. “Eğer yahudi bilim adamlarının gidişi, çağdaş Alman biliminin imhası demekse, bir kaç yıllığına bilimsiz idare edebiliriz,” bile dedi. Nazilerin kaybı, ABD’nin (hatta Türkiye’nin) kazancı oldu.

Ama ABD, 1930’dan itibaren Avrupa’dan artan “yahudi” bilimci göçüne hazır değildi. Hele Kuzey Doğu Amerika’daki köklü üniversitelerde sıkı bir yahudi aleyhtarlığı vardı. Öte yandan, o sırada dünyanın en önemli fizikçileri, matematikçileri (örneğin Kurt Gödel) Amerika yollarına düşmüştü. Onları “büyük üniversitelere almadan”, ama onlara istedikleri araştırma özgürlüğünü sağlayarak bir arada tutacakları yer, New Jersey’de Princeton Üniversitesi yakınında kurulan (üniversiteyle idari bağlantısı olmayan) Institute of Advanced Studies oldu. Doktora sonrası araştırmalar için özerk statüde kurulmuştu. ABD Hükümeti, Alman göçmen bilimcileri burada konuşlandırdı. Kısa sürede, atom bombasının yapım projesinde görev aldılar.

Almanya’da kalan bir avuç bilimci ise, otoriter bir rejimde emir-komuta zinciri içinde bilim yapmaya uğraştı. Bazısı kendisini tamamen Nazi ideallerine adayarak bilimi ahlak dışı amaçlarla kullandı. Bazısı, “etliye sütlüye karışmamaya” çalışarak silikleşti. Aralarında, kuantum teorisinin anıt ismi Werner Heisenberg ve Max Planck da vardı. Çalışmalarına izin verilmeyen bilimciler ise şu veya bu şekilde telef edildi.

ABD’de yaşamaya başlayan Alman bilimcilerin sayısı, savaştan sonra daha da arttı. 3500 bilimci Amerikan vatandaşı oldu. Aralarında, Nazi geçmişi “itinayla unutulan” füze uzmanı Werner von Braun da vardı. Çok sayıda “eski” Nazi, sırf bilgileri nedeniyle ABD savunma sanayiinde görevlendirildi.

Bauhaus’un ABD’e göçü

Nazilere en başından beri mesafeli duran, onlarla ilişki kurmayan Bauhaus sanatçıları da ABD’e göç etmek zorunda kaldılar. Alman mimar Walter Gropius ve fikir arkadaşları, Birinci Savaş’tan sonra kurulacak Yeni Dünya Düzeni’nde tüketicinin daha yalın, daha işlevsel, daha pratik tasarımları tercih edeceğini biliyorlardı. Ortaya çıkartılacak bir ürün, “bütüncül sanat” özelliği taşımalıydı (Gesamtkuntswerk). Bauhaus’un o dönem için devrimci, yenilikçi, bugün için kanıksanmış bu ilkesini IKEA’dan ceptellere, endüstriyel tasarımda, her yerde görüyoruz. Bauhaus bugün, çığır açmış bir tasarım ekolü olarak anılıyor.

Kadının adı var

Bauhaus’ta fikir önderleri hep erkeklerdi. Walter Gropius, bugün için hakaret gibi algılanan şu sözüyle anılıyor ne yazık ki: “Kadınlar, üç boyutlu düşünmekten acizdir.” Bauhaus’ta öğrenim gören, katkıda bulunan kadınlarla ilgili bilgiler yeni yeni araştırılıyor. En öne çıkan isim: Anni Albers. 2018’de Londra’da Tate Modern’de bu hanımın Bauhaus’ta başlayan, sonra ABD’de devam eden sanat hayatı boyunca yaptığı kumaş ve dokuma tasarımları nihayet sergilendi. Bir başka tasarımcı, Marianne Brandt, o zamana kadar sadece erkeklere “açık” olan metal işleme ve tasarım atölyesinde gümüş, tunç, krom ve alüminyumdan öyle işler yaptı ki, eserleri bugün koleksiyoncuların gözbebeği. Benita Otte ise bugün “hazır mutfak” diye bildiğimiz, üzerinde düşünmeye gerek duymadığımız mutfak düzenini Bauhaus için tasarlamıştı.
Bauhaus, Almanya’da yıl boyu sürecek etkinliklerde sergilenecek yüzlerce binlerce belge, fotoğraf, film, mimari plan ve proje, kitap, belgesel programlarla milenyum kuşağına anlatılacak. Çünkü geçmişte kalmış bir proje değil, bugün hâlâ anlamı ve değeri olan bir tasarım şablonu...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hollywood’a yapay zekâ 02 Ağustos 2019