Batı’nın da Türkiye’nin itidalli bakışına ihtiyacı var

Nazlı SARP
Nazlı SARP [email protected]

Her zaman söylerim ve söylemeye de devam edeceğim; Türkiye kimilerine göre 900 milyar dolar, kimilerine göreyse 1 trilyon dolarlık bir ekonomi ancak gerek coğrafi konumu gerekse de kültürel kodları bakımından yani siyaset jargonuyla jeopolitik olarak bundan çok daha fazlası ve giderek, bu misyonunu daha da derinleştiriyor.

Seçimlerden sonra ekonomide geleneksel politikalara dönüş, yeni ekonomi kabinesi ve TCMB yönetimi aslında Batı’nın bir tur önce Türkiye’ye yönelik yapmış olduğu acımasız eleştirilerin önemli bir kısmını sildi silmesine ancak altını çizerek belirtmeliyim ki bu manzara tam anlamıyla bir araç dönüşümüdür. Yani bazılarının ima ettiği gibi altında dış mihrak filan aramak nafiledir.

Bilakis ülkemizin ekonomide tam bağımsızlığını kazanması, orta gelir tuzağından çıkabileceği yapısal dönüşümleri gerçekleştirmesine bağlıdır ve şimdiki küresel konjonktürde de bunun başka bir yolu ve yöntemi bulunmamaktadır.

Diğer taraftan ülkemizdeki mevcut yapısal ekonomik sorunlar nedeniyle (kronikleşmiş cari açık, dolarizasyon ve yüksek altın talebi…) yeterli sermaye birikimi olmadığından ekonomi kabinesi göreve başladığından bu yana yoğun bir dış yatırım mesaisi gerçekleştirmektedir. Bu adımlar, seçimlerden bir süre önce başlayan dış politikadaki normalleşme adımlarıyla beraber yan yana konulduğunda şimdiye kadar başarılı sinyaller de üretmiştir.

Bu sinyallerden bir kısmına değinecek olursam; ilk önce yapılan Körfez turundan 50 milyar doları aşkın bir kaynak temin edildi ve BAE’den gelecek tahvil alımına yönelik 8,5 milyar dolarlık sukukla ilgili erken dönemde sonuç alınması bekleniyor. Dünya Bankası büyük ölçüde depremin zararlarını telafi etmek ve yeni proje finansmanına yönelik kaynak teminini iki kattan fazla arttırdı.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları Fitch ve S&P kredi görünümünü negatiften durağana çevirdi ve yabancı yatırım bankalarından gelen raporlar, basında çıkan makaleler her ne kadar daha önceki MB ve bakan değişiklikleri konusunda bir miktar rezerv bıraksalar da genel olarak Türkiye’nin izlediği ekonomi politikasını destekler nitelikte….

Bu arada Marakeş’teki Dünya Bankası ve IMF toplantılarında hem Bakan Bey’in hem de TCMB başkanı Sn. Erkan’ın Türkiye’nin hikayesini anlatmakta ne denli başarılı olduğu söylentileri dolaşmakta. Üstelik 2009 yılından bu yana ilk kez Sn Erkan Fed başkanı Powell’la bir görüşme gerçekleştiriyor… Bakıldığında her şey tam da rayında ilerliyor ve Türkiye, Batı ile ekonomik anlamda tam da bir ahenk havasında….

Dış politika cephesinden bakıldığında ise Türkiye’nin bugüne değin arasına mesafe koyduğu liderlerle görüşmesi, Rusya Ukrayna savaşındaki yegane arabuluculuk pozisyonunun oldukça kıymetli olduğuna pek çoğunuz katılacaktır.

Son bir haftadır insanlığımızı yeniden sorgulamamıza neden olacak İsrail Hamas çatışmasında ise Türkiye adeta BM’in yapması gerekeni yaparak, itidalli ve objektif bakış açısıyla hareket etmiştir ki bu, en başta Batı’nın Türkiye’den alması gereken bir ders niteliğindedir.

Özetle Türkiye’yi terör örgütleriyle hakkaniyetli mücadelesi konusunda bile en acımasız tavrıyla eleştiren Batı, İstanbul’un Beykoz ilçesi kadar bir alana sıkışmış milyonlarca insanın temel hakları ve kanı söz konusu olduğunda itidali elden bırakmıştır!  Öyleyse bu konuda Türkiye normlarına uyulmasında fayda vardır. Üzüntülü sözlerimi bir zamanlar çok severek, okuduğum bir kitap tavsiyesiyle bitirmek isterim:

 Sandy Tolan, Limon Ağacı “ Hiç bir soykırım diğerinden daha masum ve anlaşılır değildir.”

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dolar ve altın 29 Temmuz 2024