Batık maliyet sadece ekonomide değil, her yerde...

Tamer MÜFTÜOĞLU
Tamer MÜFTÜOĞLU KOBİ'LERDEN GİRİŞİMCİLİĞE

Bir havayolu şirketinin yönetim kurulu başkanısınız. Radara yakalanmayan bir hayalet uçak geliştirme projesine 10 milyon dolar yatırma kararı aldınız ve şirketiniz bu yatırımı gerçekleştirmek için hemen işe koyuldu. Bir an önce hedefe ulaşmak için harıl harıl çalışıyorsunuz. Tam projenin yüzde 90’ının tamamlandığı sırada rakip firmalardan biri sizin tasarladığınız hayalet uçaktan hem daha ekonomik ve hem de daha hızlı olduğu apaçık ortada olan bir hayalet uçağı piyasaya sürdü. Bu durumda ne yaparsınız? Proje için şimdiye kadar harcadığınız 9 milyon doları gözden çıkarıp geri kalan 1 milyon doları yatıracağınız kârlı projelerin peşine mi düşersiniz? Yoksa o kadar parayı harcadıktan sonra kalan 1 milyon doları yine hayalet uçak projeniz için harcamaya devam mı edersiniz? Sonuç alamayacağınızı bile bile eski kararınızı sürdürmeye devam mı edersiniz?

Yukarıdaki örnek Arkes ve Blumer’in “Batık Maliyetin Psikolojisi” adlı kitaplarında yer alan bir denemeye ilişkin (Arkes, H. Ve Blumer, C.: The Physcology of Sunk Cost, 1985). Örnek, adı geçen yazarların başarısızlıkla sonuçlanacağı belli olan durumlarda kişinin kendisini battık maliyet tuzağından kurtarıp kurtaramayacağına ilişkin olarak yaptıkları bir dizi denemelerden biri. 

Yukarıdaki denemede deneklerin yüzde 85’i kalan 1 milyon doları da aynı projede harcamaya devam edeceklerini ifade ediyor. Sadece yüzde 15’i kendilerini batık maliyet tuzağından kurtarmaya cesaret edebileceklerini dile getiriyor. 

Örnekteki 10 milyon doları 1 milyona, 100 bine; 10 bin, 1000 veya 100 dolara kadar indirdiğimizde benzer bir tablo ile hepimiz karşılaşmış olabiliriz. Konu ekonomiye ilişkin olabileceği gibi sosyal veya politik bir mesele de olabilir. Kişisel, ailevi, bölgesel, hatta ülke çapında bir konuyu da kapsayabilir. Örneğin, elinde bulunan hisse senetlerinin sürekli düşen fiyatlarına rağmen “çok para yatırdım, biraz daha beklemeliyim” psikolojisiyle bu birazı günlerce, aylarca, hatta yıllarca uzatan kişilere sık sık rastlanır. Bu “çok para” algısı, kimilerinde milyon liraları bulurken, kimilerinde sadece 100 bin lira veya 10 bin lira seviyesindedir. Savaşı kaybedeceğini bile bile savaşı sürdürerek kayıp sayısının katlanarak artmasına neden olan komutan örnekleriyle doludur tarih kitapları. Yine bu konuda sık sık verilen bir örnek de ABD’nin 1960’lı ve 1970’li yıllarda Vietnam Savaşı’nda düştüğü durumdur. Yapılacak en doğru iş askerini bölgeden çekip gitmek iken, ABD işler sarpa sardıkça Vietnam’a daha çok asker çıkarıp asker varlığını 500 bine kadar çıkarmıştır. Başarılı bir sonuca ulaşamayacağını bile bile Vietnam işgalini sürdürmüş, sonuçta hem askeri ve hem de insani bir fiyaskoyu göze alarak sonunda doğru olanı yapmış, bölgeyi terk etmiştir. Yıllarca önce yapması gerekeni yıllarca sonra yaparak ülkesinin hem ekonomik, hem askeri ve hem de insani açılardan çok büyük zararlara uğramasına neden olmuştur. Ancak ABD’nin toplumsal belleğinin canlı bir anısı olmasına rağmen bu olaydan gerekli dersleri çıkaramadığını yıllar sonra Irak’ta düştüğü durumdan anlıyoruz.  Belki Irak’ta maliyeti biraz düşürerek gerekli dersi az da olsa aldığını gösterdi. Buna karşılık Mısır ve Suriye olaylarında yanlışını anlar anlamaz gerekli değişikliğe giderek dersini çok daha iyi aldığını kanıtladı.

Yukarıdaki örnekler yaşamımızda sık sık rastladığımız bir sendrom. İnsanlar çokça gelecekteki yararlarına göre karar vermiyorlar. Geçmişteki yatırımlarına bakarak karar veriyorlar. Başladığı ve epeyce yol aldığı bir işin sonucunun başarısız olacağı apaçık ortada olsa bile aynı işi sürdüren insan çoktur. “Ben bu işe bunca emek verdim” diyerek küçük bir umutla da olsa aynı yolda devam edilmesi insan psikolojisinin tipik bir özelliği olsa gerek. Yine bazı işletme yöneticilerinin belirli bir projeye onca parayı harcayıp bir yere getirdikten sonra, ortaya çıkan yeni gelişmeler sonucu projesinin tamamlanmasının ekonomik açıdan bir anlamı kalmadığını bile bile, elinde kalan parayı aynı projeye yatırmayı sürdürmesi de yine aynı şekilde açıklanabilir. 

Zararın daha başındayken zarardan dönme fırsatının kaçırılmasına neden olan bu tür tuzaklara ekonomi literatüründe “batık maliyet” deniyor. İngilizcesi “sunk cost” olan kavramın yerinde bir tercümesi. 

Kavram kişinin geçmişte vermiş olduğu kararların ve bu kararların sonucunda katlanmış olduğu fedakârlıkların zincirinden kurtulamayıp geleceğini zarara sokmasını ifade ediyor. Bu konudaki bütün açıklamalar, üstüne basa basa, karar verirken batık maliyet tuzağına düşülmemesi gereğini vurgulamasına rağmen gerçek hayatta tersine bir tutum sergilendiğine sık sık şahit oluyoruz. Kişi sadece iş yaşamında değil, özel ve sosyal yaşamlarında da kendisini  batık maliyet tuzağından kurtaramıyor. 

Yukarıdaki örneklerden de görüldüğü gibi batık maliyet geri dönüşü olmayan, dolayısıyla geleceğe dair hesaplarda yeri olmaması gereken bir maliyet türü. Bu itibarla şimdiye kadar gerçekleştirilmiş olan yatırımları batık maliyet olarak kabul etmek gerekiyor. Esasen batık maliyet bu geçmişte yapılmış olan yatırımların ortaya çıkardığı sabit maliyetlerden oluşuyor. Bu itibarla batık maliyet dün yapılmış olan, dolayısıyla gerçekleşmiş olan maliyetlerdir. Dünü değiştirmek mümkün olmadığı gibi batık maliyetleri değiştirmek de mümkün değildir. Olan olmuştur, olanın geri dönüşü yoktur. Doğru olan gerektiğinde dünün yüklerini sırtımızdan atıp geleceğin sunduğu imkanlara odaklanmaktır. Araba dikiz aynasına bakarak değil önüne bakarak sürülmelidir. “Zararın neresinden dönülse kârdır” atasözümüzün bizi bu konuda uyardığını unutmayalım.  

“Bu tutum en çok nereye kadar sürdürülebilir?” diye sorulursa, sınırın “bıçağın kemiğe dayandığı yere kadar” uzayabileceği söylenebilir. Havacılıkta pilotlar için kesin bir kural niteliğinde olan “point no return”, yani “dönülemeyecek noktayı aşmama” kuralı bu duruma tipik bir örnek olsa gerek. Bu bağlamda bir başka kuralın da başarı için arkadaki köprüleri yıkarak, gemileri yakarak yola devam etmek olduğu söylenir. 

Ama biz hayatımızın bir savaş ortamına dönmesini istemiyorsak, arkamızda kalan köprüleri yıkma veya gemileri yakma yoluna gitmeyelim. Uçağımız geri dönülemeyecek noktaya varmadan gerektiğinde geri dönme önlemlerini alalım. Geleceğin belirsizliklerle dolu ortamına hesapsız kitapsız bir cesaretle atılmamak gerekiyor. Ama diğer yandan, yine hesapsız kitapsız bir umutla batık maliyet tuzaklarına da takılıp kalmayalım. Özel yaşamda olsun, işletme yönetiminde veya ülke yönetiminde olsun hatalı kararlarımızda ısrarı bırakıp ortaya çıkan yeni şartlara uyum sağlayarak yola devam etmek gerekiyor. 

Unutmayalım! Kontrolü elimizde olmayan faktörlerin ortaya çıkardığı gelişmelerin neden olabileceği zararlardan en az maliyetle kurtulmanın yolu batık maliyet tuzağına düşmemekten geçiyor. Ayrıca globalleşen dünyamızda kontrolü elimizde olmayan faktörlerin giderek arttığını da göz ardı etmememiz gerekiyor. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bir deneme 09 Kasım 2018
Geleceğin tarihini yazmak 01 Aralık 2017
Bayramlaşma köprüsü 23 Haziran 2017