Bataklıkta çırpınmak!
Küresel düzeyde yaşanan olumsuzluklar üreten kesimler başta olmak üzere yapısal sorunlarımızı ağırlaştırırken istikrarsızlık potansiyelini beslemeye devam ediyor. Bir yandan durgunlaşma eğilimi diğer yandan artan enflasyon baskıları ekonominin çarklarını dönemez hale getiriyor. Hangi açıdan bakar isek bakalım olumsuzluk boyutunun dayanılmaz boyutlara ulaştığı dikkat çekiyor.
Gerek iç ve dış talep daralması gerekse olumsuz maliyet koşulları hareket yeteneğini sınırlıyor. Diğer taraftan mevcut uygulamalar çerçevesinde yüksek düzeyini koruması beklenen tasarruf açığı ve cari açığın finansman kalitesi bozuluyor, aşırı kırılgan hale gelen borç-alacak zinciri stok değişkenlerdeki sorunları yaratıyor veya mevcut olanları büyütüyor. Ekonomik daralma, daha da yüksek işsizlik kaçınılmazlaşır iken, düzeldiği iddia edilen mali sektör ve kamu dengesi mevcudu koruyamamanın sıkıntısını yaşıyor. Bu sorunlar yumağı hem rekabet gücünü çökertiyor hem de azalan gelirin paylaşımını iyice bozarak sorunların tüm sektörlere ve ekonomiye daha hızlı bir şekilde yayılmasına aracılık ediyor.
Ülkemizde toplam sınai üretim içinde ihracatın payı 2000'li yıllarda olğan dışı bir hızla arttı. Sanayiciler daha kârlı olduğu için değil iç pazardaki olumsuzluklar nedeniyle bu yola yöneldi; maliyetleri aşağı çekmek zorunluluğu nedeniyle ölçekler değişti ve pek takdir edilmese bile bu alanda mucizeler yaratıldı. Fakat artık durum değişti hem önemli pazarlar hızla daralmaya başladı ve yeni pazar bulmak çok zorlaştı hem de maliyeti düşürmeyi bırakın artışını önleyecek mucizeler yaratmak imkansızlaştı. Özetle söylemek gerekir ise tıkandık. Üretim azalacak, azaldıkça ölçek ekonomisinden uzaklaşılacağı için maliyetler artacak, kârlı fiyattan satılamayan ürünler ise artık üretilmeyecek. İşsizlik artacak, ödenemeyen borçlar anormal düzeylere çıkacak, dış talebe paralel olarak iç talep de daralacak. Belki düzelir umudu ile zararına üretim göze alınsa bile finansman bulmak pek mümkün olamayacak.
İçeride Merkez Bankası'nın hesapladığı reel efektif döviz kuru endeksleri gerçeği yeterince göstermese bile ağustos ayında tarihi rekor seviyelere ulaşmış; üreticinin perişanlığını dayanacak gücünün kalmadığını resmediyor. Söz konusu endeksler tüketici fiyatlarına göre yüzde 94 üretici fiyatlarına göre yüzde 67 aşırı değerliliği işaret ediyor. Dışarıda doların güçlenmesi ise ithal girdi maliyetini artırırken, birim ihraç ürünü başına hasılayı küçülterek açmazı büyütüyor. Ayrıca uluslararası döviz piyasalarındaki gelişmeler dolar bazındaki büyüklükleri olumsuz yönde etkileyerek beklenti yönetiminden medet umarak günü kurtarmaya çalışanları da ofsayta düşürüyor.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nde sektörel dernekler toplantısında dile getirilen sorunlar ciddiye alınmıyor. Evet haklısınız maliyetlerinizi aşağı çekmek gerekli çalışalım deniyor; iki hafta sonra elektriğe yüzde 15'lik bir zam daha geliyor ve sekiz aylık ayarlama yüzde 65'e yaklaşıyor! Sormak gerekiyor hükümetin niyeti nedir? Bu ülkede yaşayanlara üzüm mü yedirmek istiyor yoksa onları güçlülerin masasına meze mi yapmaya çalışıyor? Eğer niyet üreticiyi bitirmek ve ülkeyi parçalamak ise doğru yaptıklarını söyleyebiliriz. Eğer niyet aksi yönde ise tüm uygulamaların acilen değişmesi gerekiyor. Mevcut uygulamalardan vazgeçmeyelim, mali disipline önem verelim ve AB sürecinde kararlı olalım diyenlerin de herkesi aptal yerine koyma tavrından vazgeçirilmesi önemli. Bu açmazı yaratan yaklaşımlar kendi üretip beslediği sorunlar yumağını çözemez... Kendisi için istediğini başkalarına çok görenler demokrat ve inançlı olamaz.