Baskı altında alınan kararlar ve verilen sözler

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Kısa vadede günü kurtarmak ve ihtiyaçları karşılamak konusundaki büyüyen endişelerin yarattığı bunaltıcı baskı küresel düzeyde her kesimi etkiliyor. Akıl saşıyor ve korkular belirleyici oluyor; bu ortamda alınan kararlar, gündeme gelen yorumlar ve piyasalardaki tepkiler gerçekçi olamıyor. Sorunlar ağırlaşıyor, belirsizlik ve kırılganlık artıyor. İstikrarsızlığın dalgalı bir şekilde büyümesi önlenemiyor. Avrupa Birliği liderlerinin aldığı mali birlik yönündeki kararların uygulanabilirliğini sorgulamak kimsenin işine gelmiyor. Biraz düşünüp sormak gerekiyor: Avrupa Birliği üyeleri arasında bütçe açığının gayri safi milli hasılalarına oranı yüzde 3'ün altında olan ekonomi var mı? Eğer yok ise hepsi çok ciddi kemer sıkmak zorunda kalmayacak ve yaşanacak daralma mevcut sorunlara yenilerini ekleyerek durumun ciddiyetini artırmayacak mı?.. Eğer mali birlik konusu parasal genişleme yolunu açmak amacı ile paravan olarak kullanılmıyor ise öncelikle bu sorulara yanıt aranması gerekmiyor mu?..

Ama öyle olmuyor ve bu tür sorular sorulmuyor. Finansal piyasalar ve diğer ekonomiler AB'yi parasal genişlemeye zorluyor ve bu yöndeki baskılar artıyor. Almanya'nın direnci ise sonunda kırılıyor fakat durum olduğundan farklı gösteriliyor. Hem dış hem de kendi kamuoyu baskısından bunalan ve sayıları hızla artan sorunlu üyeler ise kerhen desteklemek dışında bir seçenek bulamıyor. Baskı altında alınan kararların uygulanabilmesi veya verilen sözlerin tutulması bir mucizenin olmasına ve her şeyin öngörülenden daha iyi gitmesine bağımlı kalıyor. Bir an için yanıldığımızı tüm üyelerde çok sıkı maliye politikası uygulamasında ve para politikasının olabildiğince gevşetilmesinde samimi olunduğunu, mali kriteri yerine getiremeyenlere verilen destek ve kredilerin önemli ölçüde kısıldığını düşünelim ve soralım: AB üyelerinin borç sorunu ağırlaşır mı, yoksa düzebilir mi? Mali sektör kredileri daha sorunlu hale gelir mi, yoksa iyileşir mi? Ortak pazarda talep artar mı yoksa azalar mı? Bu politika kombinasyonu sorunluları iyileştirmez, daha az sorunlu olanları diğerlerinin yanına göndererek yeknesaklığı sağlayabilir, ancak istikrarsızlık hızlı bir tırmanış eğiliminde olur ve her şey olumsuz yönde değişmeye başlar. Olumsuz rekabet koşulları ve talep daralması potansiyelini dikkate almayan yaklaşımların orta vadede başarı şansı sıfırlanır. Aynı gemide olanların kaderleri birbirinden farklı olamaz. Bu gerçeği görenlerin ciddi bedeller ödemek pahasına gemiyi terk etmeye teşebbüs etmesi veya baskıların yön değiştirmesi de tesadüf olmaz...

Her ihtimalde euro dalgalı bir şekilde değer kaybedecek ve bölgede enflasyon baskısı artacak gibi görünüyor. Ayrıca yaş ortalaması, rekabet koşulları ve talep durumu nedeniyle istihdamın daralması olasılığı da oldukça yüksek. Bu tablo AB'yi yatırım yapılabilir bir bölge olmaktan çıkarıyor ve çözümsüzlüğün tüm finansmanı Avrupa Merkez Bankası'nın üzerinde kalacak gibi görünüyor. Bölgeye ilişkin riskleri alma isteği azalacak ve muhtemelen güven bunalımı derinleşecek. Bu gelişmeler bölgenin ticaret ortaklarını ve dünya ekonomisini de aynı yönde etkileyecek. AB'nin kendi sorunlarını çözemeyecek kadar yaşlı ve yorgun olduğu tükenme dönemine girdiği kanaati giderek yaygınlaşacak... Ancak baskı altında günü kurtarmaya çalışanlar bu gerçekleri bilecek, fakat bu konuda herhangi bir yorum yapmayacak ve tartışmayacaklar.

Avrupa coğrafyasında yaşanan gelişmeler Türkiye ekonomisini de yakından ilgilendiriyor. Orta vadede bazı üretim tesislerinin doğuya doğru kayma olasılığı elbette var. Fakat birincil ihracat ve dış finansman kaynağımızda yaşanan olumsuzluklar bizim için de belirsizlik ve kırılganlığı artırıyor. Bu nedenle çok olumsuz koşullarda tüm tercihleri değiştirmeye zorlanıyoruz. Mecburiyetler bölgede yaşananlardan ders almamızı ve benzer hatalardan kaçınma şansımızı sınırlıyor. Daha fazla risk alarak mı yoksa daha muhafazakar bir tavırla mı bu açmazdan en az hasarla çıkabileceğimizi kestiremiyoruz!.. Durgunluğa rağmen yüksek düzeyli cari açık, enflasyon ve işsizlik yönündeki baskılar kapımızı çalıyor... İhtiyaçların karşılanması konusunda büyüyen endişeler her kesimi olmayacak işe evet demeye zorluyor.

AB yetkililerinin aldığı kararlar sonrasında yaşanan ilk tepkiler parasal genişlemenin zorlanmaya devam edeceğine işaret ediyor. Sermaye ve emtia piyasalarının ilk tepki olarak yükselmesi, sorunlu üye tahvillerinin prim yapması gibi eğilimler olgunlaşmış bir stratejiden çok tepki niteliği taşıyor. Ancak bu durumun kalıcı olamayışı oynaklığı artırırken riskten kaçınma eğilimini destekleyerek belirsizliği artırıyor. Mali sektör ve yatırımcılar daha seçici olmaya mecbur oluyor. Farklı sebeplerle olsa da durgunlaşma potansiyeli yüksek olan ekonomilerden, başka bir deyişle kabul edilebilir seviyeden daha yüksek bütçe veya cari açık veren ülkelerden uzak durma eğilimi ağır basıyor.

Yazının başında dile getirdiğimiz gibi olumsuz baskılar altında alınan kararlar ve yapılan yorumlar gerçekçi olamıyor, verilen sözler tutulamıyor. Hiçbir şey göründüğü gibi olamıyor, sorunlar ağırlaştıkça daha önce olmaz denilen tercihler zorunluluk haline geliyor. Belirsizliğe meydan okumak çözüm olamıyor...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar