Başkan var başkan var

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

 

Nerden nereye

Michael Bloomberg bir emlakçının oğlu. Büyükbaba, Rusya’dan göç etmiş bir Yahudi. Anne, ise Jersey City’nin yerlisi. Onun da babası Rusya’dan göç etmiş. Michael, böylesine mütevazi bir ailenin çocuğu. Michael, Johns Hopkins Üniversitesinde elektrik mühendisliği okumuş. Daha sonra Harvard Üniversitesinden iş yönetiminde master derecesi almış. Michael, yatırım bankası Salomon Brothers’ta çalışmaya başlamış. Orada tahvil piyasası ve daha sonra da Sistem Geliştirme Bölümünün yöneticisi olmuş.

Michael’ın kaderi, çalıştığı Salomon Brothers’ın satın alınması ile değişmiş. İşini kaybetmiş, ama 10 milyon dolar tazminat almış. Bu parayla Wall Street piyasasının çok ihtiyacı olan bir işi kurmuş. Piyasaya kaliteli enformasyon satmaya başlamış . İlk müşterisi 22 terminal satışı ile Merill Lynch olmuş; 2012 yılı itibariyle firmanın dünyaya yayılmış 330.000 terminali varmış. Michael, başarılı bir iş adamı imiş. Kişisel serveti 27 milyar değerine ulaşmış ve Amerika’nın 7. zengin insanı olmuş. Bloomberg’in bir de vakfı var. Bu vakıf beş alanda destek veriyor: halk sağlığı, sanat, devlette yenilikçilik, çevre ve eğitim. Michael Bloomberg, başarılı bir iş yaşamından sonra politikaya atılmaya karar vermiş. 11 eylül olayından sonraki ilk seçimde New York Belediye Başkanlığına talip olmuş ve seçimi kazanmış. Hem de öylesine başarılı olmuş ki, üç kez üst üste seçim kazanmış.

Belediye yönetimine şirket yönetimi gözlüğü

Bloomberg, New York şehri yönetimine şirket yönetimi gözlüğü ile bakıyor. Bu yüzden CEO Belediye Başkanı olarak biliniyor. Bloomberg, şehri bir şirket, vatandaşları müşteri, şehrin çalışanlarını (temizlik işçilerinden polislere, memurlardan daire başkanlarına) yetenek olarak görüyor. Bloomberg, “İş dünyasında 1.kural, müşteriyi dinlemektir” diyor. Bunu, belediye yönetimi için de uygulamış. Şehre 24 saat hizmet veren bir 311 hattı açmış. Herkes, şehirle ilgili isteğini, şikayetini bu telefonla belediyeye iletiyor. Bu serviste 370 kişi çalışıyormuş. Kurulduğu 2003 yılından beri 49 milyon çağrı almışlar. Belediye bu çağrıları alıyor ve şikayetleri hızla gideriyormuş. Örneğin, 311 hattını çok kullanan Heather Schwartz isimli doktora öğrencisi şehrin bir metro istasyonuna yapılan
duvar resimlerini (grafiti) belediyeye şikayet etmiş. Bir kaç gün içinde belediyeden gelip boyamışlar. Bir kaç gün sonra yine duvar resmi yapmışlar. Heather Schwartz yine 311’i aramış, gelip boyamışlar. Sonunda resimleri yapanlar yapmaktan bıkmış, metronun duvarlarını rahat bırakmışlar. Heather Schwartz, bu hızlı işleyiş karşısında çok etkilenmiş; “Bu hız, şehri profesyonelleştiriyor” diyor. Başkan Bloomberg her hafta 311’e yapılan şikayetlerle ilgili rapor alıyormuş.

Başarılıyı bul ve yetki ver

Bloomberg seçim kampanyasını kendi cebinden harcadığı para ile yaptığı için kimseye gebe kalmadan işbaşına gelmiş. Bu nedenle işlerin başına sadece o işi yapabilecek kapasitedeki kişileri getiriyor ve onlara yetki vererek işi delege ediyormuş. Örneğin, bakmışlar ki, film yapımcıları film çekerken New York yerine Lousiana ve Toronto’yu tercih ediyorlar. Bloomberg, bu işin başına Katherine Oliver’i getirmiş. Katherine Oliver, Londra ofisinde Bloomberg’in radyo ve televizyon işinin başında imiş. Başkan kendisine hedefi vermiş “Müşteri hizmetleri organizasyonu kur”. Katherine ilk iş olarak şehrin bu işten sorumlu bölümünü teknik olarak donatmış. Geldiğinde bölümde bir bilgisayar varmış, kişiler elektrikli daktilolarda yazı yazıyormuş. Herkesin masasına bilgisayar almış. Film çekecekler belediyeden izin almak için ilgili daireye gelip form dolduruyorlarmış. Her hafta ancak 200 başvuru değerlendirilebiliyormuş. Başvuruların internetten yapılmasını sağlamış. Bu şekilde günde 200 başvuruyu değerlendirme olanağı olmuş. Eğer çekimlerinin %75’ini New York şehrinde yaparlarsa onlara %15 vergi indirimi sağlamış. Film yapımcılarına kamu alanlarında bedava reklam alanları vermiş, çekimlerde yardımcı olma üzere 33 polisten oluşan bir ekip oluşturmuş. Şehrin çekim yapılabilecek yerlerini gösteren bir resim albümü oluşturmuş. Bu çalışmaların başladığı 2005 yılında beri şehre 2.4 milyar dolarlık kazanç ve 10.000 yeni iş yaratılmış.

Risk almak

Michael Bloomberg, 1997 yılında yayınladığı otobiyografisinde şöyle diyor “Bir CEO’nun önemli sorumluluğu, risk almak ve karar vermektir.” Bu ilkeyi belediye başkanı olduğunda da uygulamış. Örneğin, başkan olunca şehrin finans durumunu düzeltmek için, danışmanlarının tüm itirazlarına rağmen, emlak vergilerini yükseltmiş. Bar ve restoranlarda sigara içme yasağını getirmesi çok fırtına koparmış, ama diğer şehirler de onu izlemiş. 

Bir yorum

Bloomberg, dünyanın çok büyük bir şehrini, New York’u yönetiyor. Hem de başarılı bir biçimde. Örnek bir belediye başkanı. Bizdeki başkanlarla karşılaştırdığınızda çok önemli farklar ortaya çıkıyor. Birincisi, adamın güçlü bir eğitim alt yapısı var. Yetişmiş birisi. Bu nedenle, sanata, sanatçıya ve çevreye saygılı; sanatın içine tükürmeye kalkmıyor; her gördüğü yeşil alana bina yapmıyor. İkincisi, başkan olmadan önce yaptığı işlerle başarısını kanıtlamış birisi. Kürsülerde laf ebeliği yaparak, lafla peynir gemileri yürüterek, parti genel başkanının elini eteğini öperek oralara gelmemiş. Üçüncüsü de dürüst birisi. Servetini, belediye başkanı olmadan yapmış; başkan olduktan sonra zengin olmamış. Bizim şehirlerimiz de böyle belediye başkanları hak etmiyor mu?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019