Basının seyir defterleri bugüne de ışık tutuyor
Basına bilgi ve davranışlarıyla 40 yıldan fazla bir zaman yön veren Nezih Demirkent için sağlığında da oluşan ortak görüş onun çevresindekilere bir “Baba”, mesleğinde ise bir “Duayen” olduğuydu…
Yarın 11 Şubat 2015…
Basınımızın duayeni...
Gazetemizin kurucusu Nezih Demirkent’in aramızdan ayrılışının ardından 14 yıl geçti…
★ ★ ★
Geçen gün O’nun Salı Yazıları’na baktım… Salı Yazıları başlığı ile ilk kez kitaplaştırılan çalışmanın önsözünü kendisi yazmış:
“Eleştirilerime katılmayabilirsiniz, ben olayları böyle görüyorum... Yazdıklarımı günlük olarak da değerlendirebilirsiniz. Toplum duyarsızlığına karşı bir tepki olarak da algılayabilirsiniz. Öğrenmeden yaşamayı cahillik diye vasıflandırmak yeterli olmuyor, çalışanların acizliği beni rahatsız ediyor... Yaşadığımız dönemi anlatmak gerekiyor, işte onu yapıyorum...”
★ ★ ★
Demirkent, “Tarihe not düşmekten ibarettir” demiş ama Salı Yazıları kelimenin tam anlamıyla gazeteciliğin seyir defterleridir...
Bugüne de ışık tutan...
Medya Medya başlıklı üç kitapta toplandı bu yazılar…
İlk iki Medya Medya sağlığında yayınlandı…
Sonuncusu ölümünden sonra…
Bir de Medya Medya’ların öncüsü Sayfa Sayfa Gazetecilik kitabı var… Onu da aldım elime...
Altın Kitaplar’dan çıkmış...
1981’de Gazetecilik İnceleme Ödülü yazılmış üstünde sarı bir bant içine... Güncelle kalıcı olan nasıl birleşir, görmek için tekrar tekrar çevirdim sayfalarını...
★ ★ ★
Sonra, Sayfa Sayfa Gazetecilik ve Medya Medya’ların hemen yanı başına koyduğum bir kitabı daha indirdim raftan:
Duayen…
Nezih Demirkent’e Armağan…
Hatırladım, Türk basınının 51 yıllık emekçisi Nezih Demirkent’in zamansız kaybı ardından yayımlandı…
Duayen; insana ve mesleğe adanmış bir yaşamı, tanıklıklarla gözler önüne seriyor…
Sadece meslektaşları değil, her kesimden dostlarının ağzından... Her biri kendi üslubuyla... Kendi Demirkent’lerini aktarıyor bu kitapta…
★ ★ ★
Duayen’in içindeki tanıklıklar öylesine zengin, o tanıklıkların sahipleri öylesine değerli ki, elimde bir hazine tutmanın hissini yaşıyorum...
Başlı başına bir tarih...
İlk bölümünde, gazetecilikteki 50 yıllık arkadaşı, 2013’te kaybettiğimiz Hasan Yılmaer’den geçen yıl kaybettiğimiz Vasfiye Özkoçak’a Babıali yokuşunu yıllarca onunla birlikte çıkmış pek çok dostu ve meslektaşı gazetemizin kurucusu ile ilgili hatıralarını aktarıyorlar…
Kimi, O’nun her zaman meslektaşlarının onurunu korumasını yüceltiyor… Kimi mesleğine delicesine sevgisini, meslek ilkelerine ödünsüz sahip çıkışını vurguluyor...
Kimi Anadolu sevdasından,
Ve bütün bu hatıratın arka planında başka yerden duyamayacağınız olaylar, anekdotlar, medyamızın yakın tarihi ile ilgilenenlere müthiş zengin bir malzeme...
★ ★ ★
İkinci bölümde “Duayen” ile ilgili ulusal basında çıkan yazılar...
Engin Ardıç, Kenan Akın, Sadık Albayrak, Zeynep Atikkan...
“Gazetede hikaye yazmıyoruz” başlığını attığı yazısında “Duayen”in ‘okulunu aksatmayacak şekilde’ nasıl işe aldığını anlatıyor Kürşat Başar...
“Demirkent, gazete patronu olarak ölmüştü ama muhabirlikten patronluğa giden süreçte, öldüğü güne kadar ‘ilkeli gazeteciliği’ savunmuştu” diyor Hikmet Bila...
★ ★ ★
Orhan Birgit, Halit Çapın, Hikmet Çetinkaya, Hakkı Devrim...
Hangi birinden bahsedeyim...
Bir yanda Rahim Er, bir yanda Orhan Erinç... Tarhan Erdem, Emre Kongar, Alaattin Asna...
“Santra” başlıklı yazısında Kazım Kanat, çok sevdiği mesleğine Son Saat gazetesinde stajyer spor muhabiri olarak adım atan Demirkent’in “spor yazarlığı bizim mesleğin ocağıdır sözünü” hatırlıyor ve “Bakınız” diyor, “Abdi İpekçi spor yazarıydı. Çetin Altan ve Rauf Tamer de spor yazarıydı... Hepimizin ustası da Nezih Demirkent’ti...”
★ ★ ★
Hıncal Uluç, “Yeni Sabah Spor Servisi Şefi Nezih Ağabey... Safa Kılıçlıoğlu o zaman insanları üç otuz paraya çalıştırdığı için geçim zor... Nezih Ağabey, servisteki arkadaşlarına, Anadolu gazetelerine muhabirlik yapma izni vermiş. O zaman gazeteler gece sabaha kadar çalışıyor. Gece 9-10'da, işin hızı kesilir, yazılar dizgiye gider, baskıya hazırlanması için beklenir... İşte bu rahatlama anında, Anadolu’da ek iş bulanlar, Yeni Sabah sporun bütün haberlerini, kendi gazetelerine okurlar, telefonda...” diye yazıyor ve ekliyor:
O zaman İstanbul’da üç büyük spor sayfası var zaten. Milliyet, Hürriyet, Yeni Sabah... Aralarında mücadele müthiş. Atlatma yarışı korkunç. Ama bu korkunç yarışın haberleri, Anadolu’ya neredeyse bedava gidiyor. Nezih Ağabey’in hoşgörüsü hem Anadolu basınına destek, hem de kendi arkadaşlarına...”
★ ★ ★
Rahmi Turan, Meral Tamer, Serpil Yılmaz...
Şöyle kitabın ortalarından rastgele bir sayfa açtım...
122...
Haluk Şahin hocamız yazmış: “Demirkent ve basında değişim”...
“Gazetelerin doğasında yer alan bir çelişkidir söz konusu olan” diye vurguluyor Şahin, “Gazete hem toplumun bilgilenme hakkını gerçekleştirmek için var olan kamusal bir hizmettir, hem de para kazanması beklenen ticari bir işletme. Ticari kaygılar ön plana çıkarsa kamu hizmeti tehlikeye girer, ama para yoksa iyi habercilik yapılamaz ve kamu hizmeti gereğince gerçekleştirilemez.”
★ ★ ★
Şöyle sürdürüyor sözlerini: “Özgür gazetecilik kültürünün yerleştiği demokratik ülkelerde bu doğal çelişkiden çıkış noktası şöyle bulunmuştur:
Patronun ve reklam servisinin ticari beklentilerine göre hazırlanmış gazete ‘defolu’ bir ürün sayılır. Oysa ticari rekabete dayanan ortamlarda ürünün defolu olduğu saklanamaz. Kusur, eninde sonunda malın saygınlığını ve satışlarını etkiler. Öyleyse, doğru olan en defosuz ve kaliteli ürünle pazara çıkmaktır. Bir başka deyişle, gazeteye bu düzeyde müdahale edilmemesi patronun ticari çıkarı açısından da en uygun yoldur...” “Gazetecilik tarihimizin derinliklerine uğurladığımız Nezih Demirkent” diyor Haluk Şahin, “Çok ilginç bir bileşim olarak anılacak: O gazetecilik başarısıyla işletmecilik başarısını bir arada götürebilmiş ender kişilerden biriydi. ...Gazetecilikten patronluğa yükselmiş ama gazeteciliğini patronluğuna ezdirmemişti!”
★ ★ ★
Hemen karşı sayfa, 123...
Avukat Fikret İlkiz, Demirkent’in bir başlığını, kendi yazısının başlığı yapmış, “Kimin yararına?” “Nezih Demirkent, 17 Ağustos 1999 günlü ‘Salı Yazıları’nda haklı olarak şu soruyu soruyordu” diyor İlkiz, ‘Basın özgürlüğü, kimin yararına?’
Devamında, Demirkent’in bugün de geçerliliğini aynen koruyan, yanıtını veriyor ve şöyle sonlandırıyor yazısını:
“Nezih Demirkent, basının ombudsmanı idi...
Bazı insanlar vardır, başınız sıkıştığı zaman fikir almak istersiniz. Söyledikleri de sizi daima rahatlatır.
Nezih Demirkent, öyle insanlardan biriydi.
Kendine güveni olduğu için de, danıştığınız zaman mutlaka yeni bir dinamizm ile yolunuza devam ederdiniz. 1983 yılında Milliyet gazetesinde birlikte çalıştığımız zaman, herkes “Nezih Bey geldi, hapı yuttuk’ demeye başlamıştı. Merak ettim.
Meğer kimin çalıştığını ve kimin ise çalışır gibi yaptığını en iyi o bilirmiş.
Her gittiği yerde de tek amacı vardı. Çalıştığı gazeteyi kurumsallaştırmak, patronları “Ben yaptım oldu’ yaklaşımlarından kurtarmak. Allah rahmet eylesin...”
★ ★ ★
Sayfa Sayfa Gazetecilik’in önsözünü yazan Doğan Hızlan, son Salı Yazıları’nın toplandığı Medya Medya 3’ün önsözünde “Hangi meslekten olursanız olun, duayen kimliği taşıyorsanız, o meslekte çalışanlar her konuda sizin ne düşündüğünüzü öğrenmek isterler” diyor…
Gerçekten de öyle...
Nezih Demirkent mesleğimizin duayeniydi…
Mesleğin en çetrefilli, en karmaşık sorunları O’nun karşısına geldi...
O’na soruldu… O ise hiç ders vermeye kalkmadı ama basınımıza bilgi ve davranışlarıyla 40 yıldan fazla bir zaman yön verdi…
★ ★ ★
Kişisel olarak O’nun dostluğuna olan özlem de en az bir meslektaşı kaybetmenin üzüntüsü kadar yansımış Duayen’deki satırlara…
Yeni Sabah’ta birlikte gazetecilik yaptığı arkadaşı, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi’nin başkanlarından Sinan Erdem, “Bence Demirkent’i en güzel açıklayan kendi ismi, Nezih” diyor…
“Ondan çok şey öğrendim” diyenler…
“Bitmeyen bir üniversite” olarak niteleyenler…
“Vefakarlığı”nı öne çıkaranlar... Çevresindekiler için, o sadece bir gazeteci, bir meslektaş değil bir “baba” idi…
Bunun en yakın tanıklarından bir bölümü de DÜNYA çalışanlarıdır...
Nasıl bilgisiyle, çalışkanlığıyla, sağduyusuyla “duayen” nitelemesine daha sağlığında kavuştuysa, insanlığıyla, yardımseverliğiyle daha genç yaşlarından başlayarak yaşamı boyunca “baba” olarak anıldı...
★ ★ ★
Ustamız Nezih Demirkent’i, özlemle anıyoruz...