Basın ve iktidarlar
Su üstünde yürüyen başkan
Amerikan başkanlardan birisi basına çok kızıyormuş. “Ne yapsam yaranamıyorum. Bir şey yapayım ki, eleştirecek bir şey bulamasınlar” demiş. Danışmanlar derslerini çalışmış ve “Sizi su üstünde yürüteceğiz” demişler. Sonra gazeteleri aramışlar, Başkan’ın yapacağı gösteriye davet etmişler. Muhabirler gelmiş suyun kenarına. Ve Başkan, su üstünde yürümüş. Ertesi gün merakla gazeteleri açmış. Gazetelerde şöyle bir başlık: “Rezalet: Başkan, yüzme bilmiyor.” Bu fıkrayı, Başkan Johnson döneminde Beyaz Saray basın sözcülüğü de yapmış Bill Moyers anlatmıştı.
Reagan örneği
Bill Moyers’in fıkrasındaki gibi, başkanlar ve basın ilişkisinde hep pürüzler olmuş. Ancak bazı başkanlar bu ilişkiyi daha iyi yürütmüşler. Bunlardan birisi, Ronald Reagan idi. Basın toplantısının sonlarına doğru bir basın mensubu Reagan’ı zor sorularla sıkıştırmıştı. Reagan da mikrofonun açık olduğunu unutup, yanındaki basın danışmanına dönüp “Sons of bitches” demişti. (S.O.B., Amerika’da yaygın kullanılan bir küfürdür.) Bunun üzerine gazeteciler Beyaz Saray Basın Sözcüsü Larry Speaks’i sıkıştırmışlardı. O da Başkan’ın böyle bir şey söylediğini duymadığını belirtmiş ve şöyle bir kafiye bulmuştu: Söylese söylese “It’s sunny and you’re rich” demiştir. Basın mensupları Reagan’a ateş püskürüyorlardı. Beyaz Saray’ın bodrumunda bulunan ofislerinde, üstünde “SOB-Sons of the Basement” (Bodrum çocukları) t-shirt’leri ile dolaşmaya başladılar. İki gün sonra Başkan Reagan onları bir sabah kahvaltısına davet etti. Başkan, elinde bir sarı t-shirt taşıyordu. Kürsüye çıktığında basın mensuplarına bu t-shirt’ü gösterdi; üstünde siyah harfl erle “SOB” yazıyordu. Sonra t-shirt’ün arkasını çevirdi: “Save Our Budget” (Bizim bütçemizi koruyun.) Basın mensupları kahkaha atıyor ve Başkan’ı alkışlıyorlardı. Buzlar çözülmüş, barışmışlardı.
Şimdi Trump devri
Şimdi Başkan, Donald Trump. Geldiğinden beri, basınla kavga ediyor. Her fırsatta basını “sahtekâr”(dishonest), “iğrenç“(disgusting), “sahte”(fake) gibi sıfatlar ile tanımlıyor. “Medya benim düşmanım değil, Amerikan halkının düşmanı” diyor. Geçen hafta CNN, BBC, The New York Times, The Los Angeles Times muhabirleri ve aforoz edilen diğer bazı basın mensupları Beyaz Saray'daki günlük basın bilgilendirme toplantısına alınmadılar.
En son Başkan, Beyaz Saray Muhabirleri Derneği'nin yıllık yemeğine gitmeyeceğini duyurdu. Halbuki bu yemek 1921 yılında başlamış bir gelenek. Burada basına ödüller veriliyor ve basın öğrencilerine burslar sağlanıyor. Her Amerikan başkanı, hemen hemen her toplantıya katılmış. Sadece eski başkanlardan Nixon bir kez, Carter da iki kez katılmamış. En son katılmayan, Başkan Reagan olmuş. O da, arabası önünde kendisine yapılan suikast sonrası; nekahet döneminde olduğu için katılamamış. Ama telefonla katılmış ve şöyle demiş: “Gelseydim size bir küçük tavsiyede de bulunacaktım. Eğer birisi size, “Arabaya çabuk bin” derse, binin.” Sonra da “İlk basın toplantısına umutla bakıyorum. Zira size soracağım çok soru var” diye de şakasını sürdürmüş.
Bir yorum
İktidarlar, güç sahipleri, basını pek sevmez. Çünkü basın, eleştiren gözdür. Basının görevi olaylara ayna tutmaktır; doğruları aramak, bulmak ve yansıtmaktır. Basın bu görevini tarafsızca yapmalıdır. Ancak doğruların söylenmesi iktidarların işine gelmediğinde, basını Trump’un yaptığı gibi suçlarlar, aforoz ederler, hatta güçlerini kullanarak cezalandırırlar. Basın, şeytanın avukatlığını yapmak için vardır. “Rezalet: Başkan yüzme bilmiyor” örneği kadar olmasa da, basın hep eleştiren taraftır. İktidarların her icraatını kayıtsız şartsız desteklemek, beyin yıkamak basın etiği ile bağdaşmaz. Bu tür yayınların da gazete adı altında değil de, pembe bülten olarak, namusluca, açık açık, örneğin söz konusu yer Amerika ise, Beyaz Saray’dan yapılması gerekir.