BASF hem kârlı, hem karbon nötr büyümenin formülünü yazıyor
Dünyanın en büyük kimya firmalarından BASF, 138 yıllık bir geçmişe sahip. Şirket, “az tüketim, nitelikli üretim’’ felsefesini temel alıyor; ekonomik başarıyı, sosyal sorumluluk ve çevre korumasıyla birleştiriyor ve “sürdürülebilir bir gelecek için kimya yaratmaya” odaklanıyor.
İklim koruma, BASF’nin yeni kurumsal stratejisinin öncelikli alanlarından biri. Bu stratejinin ana hedefl erinden bir tanesi 2030 yılına kadar karbon nötr bir büyüme sağlamak. BASF, bu hedefe ulaşmak için sürekli olarak mevcut süreçlerini optimize ediyor, fosil yakıtları kademeli olarak yenilenebilir enerji kaynaklarıyla değiştiriyor ve tamamen yeni, düşük emisyonlu üretim süreçleri geliştiriyor.
1990 yılından bu yana sera gazı emisyonlarını yüzde 50 azaltırken, aynı dönemde üretim hacmini iki katına çıkartmayı başaran şirket, son dönemde ise sürdürülebilir geleceğe yönelik çalışmalarını Karbon Yönetimi Programı kapsamında bir araya getiriyor.
Programın hedefi; hem karlı hem de karbon nötr büyüme. Bu kapsamda, hem Güney Çin’de Guangdong’daki yeni Verbund tesisi gibi planlı büyük yatırımlarla yıllık üretim artışı sağlanırken, hem de 2030 yılına kadar sera gazı emisyonlarının günümüz seviyesinde sabit tutulması sağlanacak.
3 projede 11 bin AR-GE çalışanı görev yapıyor
Bu hedef doğrultusunda hayata geçirilen Ar-Ge programının odak noktası da, CO2 yoğun kimyasal süreçlerde sera gazı emisyonlarını azaltacak çığır açıcı teknolojiler üretmek. Bu teknolojilerin 2030’dan sonra piyasaya sürülmesi planlanıyor. BASF, 2017 yılında Ar-Ge çalışmaları için 1.888 milyon euro harcama gerçekleştirdi. Şirketin araştırma hattı kapsamında yaklaşık 3 bin proje yer alıyor ve bu projelerde dünya genelinde 11 binin üzerinde Ar-Ge çalışanı görev alıyor.
Ar-Ge çalışmalarına ilişkin en son gelişmeleri araştırma basın toplantısı’nda, BASF SE İcra Kurulu Başkanı ve Teknolojiden Sorumlu Başkanı Dr. Martin Brudermüller’den dinledik. Dr. Brudermüller’in öncelikle vurguladığı konu; karbonun kimya sektörü için tamamen yok edilebilecek bir madde olmadığı. Dolayısıyla hedef, üretim sürecinde karbon emisyonunu en az seviye indirmek. Dr. Brudermüller, tüm bu çalışmaların sera gazı emisyonlarının organik büyümeden ayrılacağı anlamına geldiğini söylüyor ve ekliyor; “İklim koruma hedefl erini başarabilmek için CO2 emisyonlarında büyük ölçekte bir azalma gerekecek. Bir hammadde olarak CO2, sadece bazı uygulamalara uygun ve bu nedenle söz konusu kullanımlar, iklim değişikliğini yavaşlatmaya önemli bir katkıda bulunmayacak. Şirketimiz, geçtiğimiz yıllarda üretim süreçlerini optimize ederek ve verimliliği arttırarak CO2 emisyonlarını önemli ölçüde azaltmıştı. CO2 emisyonlarını daha da fazla azaltmak tamamen yeni teknolojiler gerektirecek.”
Verbund sistemi: Üretim, enerji ve altyapının akıllı entegrasyonu
BASF’ın en büyük gücünü Verbund sisteminden aldığını söylemek yanlış olmaz. Verbund, üretim tesisleri, enerji akışları ve altyapının akıllı bir biçimde birbirlerine bağlanması anlamına geliyor. Sistem, temel kimyasallardan, otomobil boyaları ve bitki koruma katkı maddeleri gibi yüksek katma değerli ürünlere, etkin değer zincirleri oluşturuyor. Buna ek olarak, bir tesisin yan ürünleri, bir diğerinin ham maddeleri olarak kullanılabiliyor. Sistem kapsamında, kimyasal işlemler daha az enerji tüketiyor, daha yüksek verimli ürünler üretiliyor ve kaynaklar korunuyor. Böylece, ham madde ve enerjiden tasarruf ediliyor, emisyonlar en aza indiriliyor, lojistik maliyetleri düşürülüyor ve sinerji yaratılmış oluyor. BASF, Verbund’daki entegre üretim sayesinde, hammaddeler, enerji ve lojistik açısından yılda en az 1 milyar euro maliyet tasarrufu sağlıyor. Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya'da ikişer tane olmak üzere dünya genelinde toplam altı Verbund tesisi bulunuyor.
Çığır açacak teknolojiler
Önümüzdeki dönemde CO2 emisyonlarının azaltılmasını sağlayacak teknolojilere yakından bakalım:
- BUHAR PARÇALAYICILARINDA DOĞAL GAZ YERİNE ELEKTRİKLİ ISITMA
Kimyasal reaksiyonların gerçekleştirilebilmesi için enerjiye ihtiyaç duyulduğundan, fosil yakıtlar kimya sektöründe en büyük CO2 kaynağıkonumunda. Örneğin, daha ileri seviyede işlemek amacıyla naftayı olefinlere ve aromatiklere bölebilmek için buhar parçalayıcıların 850°C’lik bir sıcaklığa ulaşması gerekiyor. Bu enerjinin şu anda kullanılan doğal gaz yerine yenilenebilir elektrikten gelmesi durumunda CO2 emisyonları yüzde 90 gibi çarpıcı bir oranda azaltılabilecek. Bu nedenle şirket, önümüzdeki 5 yıl içerisinde buhar kırıcılar için dünyanın ilk elektrikli ısıtma konseptini geliştirmeyi amaçlıyor.
- DOĞAL GAZDAN HİDROJEN ÜRETİMİ
Hidrojen üretimi önemli miktarda CO2’yi serbest bırakıyor. Kimya sektörü, bir reaktant olarak, yüksek miktarlarda hidrojen kullanıyor. Hidrojenin gelecekte birçok sürdürülebilir enerji taşıyıcı ve enerji depolama uygulaması açısından önemli olacağı tahmin ediliyor. Bu nedenle BASF, işbirliği yaptığı ortaklarıyla birlikte doğal gazdan hidrojen üretmek için yeni bir süreç teknolojisi geliştiriyor. Bu teknoloji, doğal gazı doğrudan hidrojen ve karbon bileşenlerine ayırıyor. Sonuç olarak ortaya çıkan katı karbon, örneğin çelik veya alüminyum üretim sürecinde kullanılabiliyor. Bu süreç, çok daha az miktarda enerjiye ihtiyaç duyuyor. Bu enerjinin yenilenebilir kaynaklardan gelmesi halinde, CO2 emisyonu olmadan endüstriyel ölçekte hidrojen üretilebilmesi de mümkün.
- YENİ NESİL KATALİZÖR SİSTEMLERİ
Yüksek hacimli bir ara madde olan olefinler, BASF’nin yeni düşük emisyonlu süreçler geliştirmek istediği önemli bir alanı teşkil ediyor. Mevcut üretim yöntemleri kapsamında, olefin üretimi buhar parçalayıcıda yüksek miktarda CO2 emisyonuna neden oluyor. Metanın “kuru düzeltimi” aracılığıyla CO2 önemli ölçüde azaltılabilecek. BASF araştırmacıları yeni ve yüksek performanslı katalizör sistemleri sayesinde ilk kez bu süreci hayata geçirmenin bir yolunu buldu. Yeni nesil katalizörler, gaz tedarikçisi Linde ile işbirliği kapsamında pazarlanıyor.
- KİMYASAL HAMMADDE OLARAK CO2 KULLANIMI
BASF, bir kimyasal hammadde olarak CO2’nin kullanılmasına yönelik yeni bir yaklaşım da sunuyor: Etilen ve CO2’den sodyum akrilat üretimi. Sodyum akrilat, bebek bezlerinde ve diğer hijyen ürünlerinde geniş çapta kullanılan süper emici maddeler için önemli bir başlangıç materyali. Bundan birkaç yıl önce, University of Heidelberg’de BASF tarafından desteklenen Kataliz Araştırma Laboratuvarında (CaRLa) araştırmacılar, bu reaksiyonun kataliz döngüsünü ilk kez başarılı bir şekilde kapatabildi. Sürecin endüstriyel ölçeğe taşınması konusunda da önemli bir ilerleme kaydedildi. Yeni süreçte CO2, fosil yakıtların yaklaşık yüzde 30’unun yerini alabilecek.