Başbakan olsaydım

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

Sayın Başbakanım,

Çok ciddi bir seçim kazandınız. Kendi anlatımızla çıraklık ve kalfalık dönemini geride bırakıp şimdi ustalık döneminin yolculuğuna başladınız. Ömrünü, maddi ve kültürel zenginlik üretiminin yol ve yordamını aramakla geçirmiş; bildiklerin ülkenin her yerinde yüzlerce toplantıda, binlerce insana aktarmış, ülkenin kültürel derinlikleri ile tanışmış, coğrafi derinliklerinin olanak ve kısıtları düşünmüş biri olarak, empati yaparak, bir an sizin yerinizde olsam ne yapacağımı kendime sordum. Düşündüklerimi de sizinle birlikte tüm okuyucularla paylaşmak istedim.

Çağımızın üç temel değer sistemi var: İnsan hakları, demokrasi ve yönetişim ilkeleri…

İlkeleri yaratan temel hedef, maddi ve kültürel zenginlik üreterek insan yaşamını kolaylaştırmadır. Bu açıdan bakıldığında sadece üretme yetmez, üretimin sürdürülebilirliği, tekrarlanması ve yeniden üretme mekanizmasının işletilmesi gerekir. Yaratılan zenginliğin adil paylaşılması ise insana saygılı olmanın gerek şartıdır; unutulmaması gereken bir adımdır.

Ülkemizde siyasi iradenin seçimde aldığı sonuçla birlikte sığınacağı bahanesi kalmadığını düşünenler arasındayım. Halkın çoğunluğu, güçlü bir iktidarı size ve ekibinize emanet etmiştir. Böyle bir konuma sahip olsaydım, geleceği inşa etmede hangi kaynakları nasıl harekete geçireceğimi, hangi değerler sistemine uyacağımı kısaca aktarmak istiyorum:

1. Bilgiye dayanan ciddi fikirlerin üretilmesinin önünü açardım. Ciddi fikirlerin sloganlarla gölgelenmesine asla izin vermezdim. Bu nedenle, başta girişimci insanın, sonra giderek bütün yurttaşların"verilere güven" duymasını sağlamak için "envanter hazırlama seferberliği" ilan ederdim. Değişen koşullara yanıt veren bir "dinamik envanter" hazırlatarak, rakamlarla istendiği gibi oynanmasının, kendi gerçeğini hayatın öz gerçeği önüne koyan şark kurnazlarının yarattığı yanılsamaların önünü kesmenin temel aracı olan "bilgi netliğini" sağlamak için bütün kaynakları, olanakları, bilgileri ve becerileri seferber ederdim. Analiz yaparak topluma yol göstermeye çalışan iyi niyetli insanların "…kendi yalanlarına inanan ahmak" durumuna düşmelerini önleyerek, onların saygısını kazanır; çalışmaları için ilham vermeye çabalardım.

2. Bir ülkenin yaşanabilir olmasının olmazsa olmaz koşulu hukuk sisteminin işlerliğidir. Bizim seçim sandıklarına gittiğimiz gün, bir ABD'li yargıç olan D. Brooks Smith, "…eğer kamuoyu hukukun üstünlüğü ilkesine saygı göstermeyip başka güçlerin yargı kararlarını yönlendirdiğini düşünmeye başlarsa çok ciddi tehlike içindeyiz demektir" diyordu. Ülkemizde, hangi koşulların, ne gibi uygulamaların sonucu olursa olsun, insanların hukuk sistemine karşı sarsılan inancını kazanmak için Mimar Sinan gibi davranırdım: Süleymaniye camii açılışında, "minare yamuk" diye bağıran mecnunun yanıltıcı sesinin kitlelerin vicdanına yayılmasını önleme amacıyla minareye ip bağlatıp, mecnunun "…düzeldi, düzeldi" diye bağırmasını sağlama özeninin sonucu olan "demokratik sabrı" gösterir; hukuk sistemine güvenmeyen tek bir yurttaşın kalmamasını sağlamaya azami çabayı gösterirdim. Hukuk sisteminin ortak aklını, başta kendiminki olmak koşuluyla, herhangi bir inanca, ideolojiye, önyargıya, yerleşik doğruya, kalıp düşünceye emanet etmesini hoş görmez; bütün önlemleri alırdım.

3. "Öngörme ve önlem alma disiplininin" başta siyasi iradenin, girişimcilerin, bütün iş insanlarının, atanmış görevlilerin, sivil inisiyatiflerin ve bütün yurttaşların öncelikli zihinsel aracı olmasını sağlamak için elimin menzilindeki olanakları harekete geçirirdim. Günübirlik karar almanın ve aşırı pragmatizmin yerini, ön-araştırmalara dayanan, fizibilite mantığından beslenen, proje bütünlüğü bağlamında irdelenen bir karar alma sistemine bırakmasının ortam ve iklimini yaratırdım. İman edercesine, fiziksel sermayenin, insan gücünün ve teknolojik birikimin verimini dünya ortalamasının üstüne çıkarmak için ne yaptığımı her sabah kendime sorardım.

4. Gözetim ve denetimi, "…herkes hırsız ben polis" algısından uzaklaştırır; "rehberlik eden gözetim ve denetimin" ödünsüz uygulanması için ne gerekiyorsa onu eksiksiz yerine getirirdim. İnsan olduğumu, insan aklının tasarladığı bütün yapıların ve işlevlerin yanılabileceğini asla unutmaz, "tek yolcu" algılamalara asla izin vermez; aykırı düşüncenin zenginliğimiz olduğunun bilinciyle, Mevlana'nın "iyi dostu olanların aynalara ihtiyacı yoktur" öğüdünü sözün ötesinde bir yaşam tarzı haline getirirdim.

5. Mevlana'nın, "Ey yüce kitabın örneği insan/ Sende yansır bu alemi yaratan/ Her şey sensin, yer gök senin içinde/ Sen kendinde ara her ne ararsan" öğüdünü dinler; Hacı Bektaş Veli'nin "Hararet nar'dadır sac'da değildir/ Maharet baş'tadır taç'da değildir/ Her ne arar isen kendinde ara/ Kudüs'te, Mekke'de Hac'da değildir" öğüdünden beslenir; Yunus Emre'nin, "İlim ilim bilmektir/ İlim kendin bilmektir/Sen kendini bilmezsen/ Bu nice okumaktır" öğüdünün hikmeti üzerinde düşünür; "Şimdi Barış Harekatı"nın önderi yazar Amos Oz'un, "Hayatta eli boş dönülmeyen tek yolculuk, insanın kendi içine yaptığı yolculuktur" saptamasını hiç olmazsa ayda bir anımsayarak kendimi alabildiğine sorgulardım.

Değil Başbakan, insan olmanın ilk adımı"kendimize fren koyma ilkesini" içselleştirmedir. Hayatı içselleştirerek, bilgece davranma başta olanların temel sorumluluklarıdır. Bilmek yetmez, bildiklerimizi yaşam tarzı haline getirmektir asıl önemli olan… Umarım, bütün bunlar Başbakanımıza ulaşır; ülkemizin geleceğinin inşasında küçük bir uyarı ışığı yakar…

Sağlıklı ve başarılı bir iktidar dönemi diliyorum.

Saygılarımla…

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar