Başbakan noktayı koydu

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]



Başbakan Erdoğan, hiç alışılmadık biçimde artan PKK terörü nedeniyle, teröre destek veren ülkeleri tek tek isimleriyle suçlamaya başladı. PKK'nın bazı Batılı ülkelerden destek gördüğü biliniyor. Başbakan şimdiye kadar bu görüşünü kamuoyu ile paylaşmamıştı. Bunun belki de, AB ile ilişkilerin selameti açısından daha doğru olduğunu düşünüyordu. Son aylarda giderek artan terör olaylarının halk üzerinde yarattığı infialin yaklaşan yerel seçimlerde sandığa yansıma olasılığının artmasının da açıklamada bir payı olabilir. Şimdi bunu açık açık söylemekle, bu ülkelerin yıllardan beri sürdürdükleri bu yanlış politikadan dönmeleri sağlanabilir mi?
Sanmıyorum. Avrupa kamuoyunun Kürt sorununa yaklaşımı, genel olarak siyasetçilerinkinden farklı değil. Son otuz yılda binlerce cana ve milyarlarca dolara malolan bu kanlı tuzağın esas nedeni, Batılı ülkelerin Kürtlere sempatisinden, demokratik haklarına kavuşmalarını istemelerinden kaynaklanmıyor. Esas amaç, Türkiye'yi parçalamak; son yıllarda sık sık söylendiği şekliyle bölgesel bir güç olarak yükselişini önlemektir. Sanki, Türkiye'ye, "Siz miydiniz dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri olmakla övünen; alın size Suriye sorunu, alın size PKK terörü uğraşın durun" denilmeye çalışılıyor. Bir taraftan terör belasıyla uğraşan Türkiye, öte yandan ekonomisini ayakta tutmaya çalışıyor. Kim ne derse desin, işimiz zor. Evet, birçok ülke bize kıyasla bir yığın ekonomik sorunla boğuşuyor. Fakat en azından onların başında terör gibi bir bela yok. Terör olaylarının ekonomiler üzerindeki olumsuz etkilerinin ne derece büyük olduğu hatırlandığında, tüm engellemelere rağmen bence, yine de iyi yol katetmişiz. Bu terör olmasaydı, eminim ekonomimiz bugün olduğu yerden daha iyi bir noktada olurdu.

***

Son on yılda Türkiye ekonomisi, dünya ekonomisindeki olumsuzluklara rağmen genel olarak iyi bir performans ortaya koymuştur. Asıl sorun, bundan sonra bu performansı bir kazaya yol açmadan sürdürmek, Cumhuriyetin yüzüncü yılı için konulan hedefe ulaşmaktır. 2010 ve 2011'i olağanüstü yüksek büyüme hızlarıyla kapatan ülkemizde, ekonomi bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 3.3 oranında büyüdü. İkinci çeyrekteki büyüme yüzde 2.9. Yılın tamamı için ise, büyümenin yüzde 3 civarında gerçekleşmesi bekleniyor. Sürpriz bir tarafı yok. Geçen yılki rekor büyümenin beraberinde getirdiği rekor düzeydeki cari işlemler açığından sonra bu, zaten aşağı yukarı biliniyordu. Kaldı ki, gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ekonominin daraldığı bir dönemde, bizim de ekonominin çarklarını yavaşlatmamız şart. Siyasi ve ekonomik konjonktür, kısa vadeli sermaye girişlerine dayalı büyüme modelinin sürdürülmesi için riskli. FED, ECB ve son olarak da Japonya Merkez Bankası'nın uygulamaya koydukları gevşek para politikaları, Türkiye dahil gelişmekte olan ekonomilerde kısa vadeli sermaye hareketlerine ilişkin riskleri arttırmıştır. Riskleri asgariye indirmenin yolu, sermaye girişlerini kontrol altına almak; büyüme hızını aşağıya doğru revize etmektir. Brezilya Maliye Bakanı Guido Mantega, ekonomik istikrarı tehdit eden kısa vadeli sermaye hareketleri üzerine 2009'da olduğu gibi vergi koyabileceklerini belirterek durumdan rahatsızlığını ortaya koydu. TCMB Para Politikası Kurulu'nun son toplantısında alınan kararlardan, TCMB'nin konuyu yakından takip ettiği anlaşılıyor. Son günlerde Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan arasındaki gaz-fren tartışmasına gelinceÖ Eğer gaz vermekten yeni pazarlara açılarak büyümeyi hızlandırmak kastediliyorsa, hiç durmayalım. Fakat iç tüketimi arttırarak gaz vermeyi düşünüyorsak, tereddüt etmeden balataları yakalım. Zira motoru dağıttıktan sonra toplatması çok zor olur. Esasen, ülkemizin büyümesi önünde en önemli engel tasarruf açığıdır. İç tasarruflar yetmediğine göre bunu dış tasarruflarla kapatmaktan başka bir çare yok. Fakat bunu da sağlıklı, ekonomiye ilave risk getirmeyecek biçimde yapamıyorsak frene basmaktan başka yol yok. Bu itibarla, bu yıl tahmin edilen yüzde 3 civarındaki büyümeye dudak bükmemek lazım. Geçmişte dünyada ve Türkiye'de meydana gelen krizlerden gerekli derslerin çıkarılmış olması gerekir. Ekonominin mevcut yapısı içinde, Türkiye'nin yüksek büyüme hızlarında ısrar etmesi cari açıkların rekor seviyelere tırmanmasından başka bir işe yaramamıştır. Bunun sonuçta, geçmişte olduğu gibi bir finansal krize yol açma ihtimali yüksek. İşin hiç şakası yok. Dimyata pirince gidelim derken, evdeki bulgurdan da olmayalım.

***

Ekonominin yeniden güçlü büyüme trendine girebilmesi öncelikle AB Bölgesi ve ABD'deki ekonomik gelişmelerle yakından alakalı. Bu iki ekonomi, özellikle de AB Bölgesi'nde toparlanma olmazsa işimiz zor. Aslında, ne geçen yıl ne de ondan önceki yılda gerçekleşen rakamlar, ülkemizin potansiyel büyüme hızını yansıtmıyor. Yani, normal bir ekonomik konjonktürde yıllık tasarrufları yüzde 20'nin altında seyreden bir ülkenin yüzde 8-9'lar düzeyinde büyüme gerçekleştirmesi olanaksız. Fren mi yapalım, gaz mı verelim tartışmasına dönersek, Başbakan buna noktayı koymuştur. Başbakan'ın AKP 4. Olağan Kongresi'nde 2013 ve 2014 yılları için büyümenin ekonominin potansiyel büyüme hızı olan yüzde 5 oranında öngörüldüğünü belirtmesi, doğru bir tespittir. Ekonomide sağlanan kazanımların bir çırpıda kaybolmasına yol açacak riskli politikalara girmenin hiç bir mantığı yok.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016