Barro-Gordon ve Avrupa'nın son durumu

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ debrovian@gmail.com



Faizlerin nereye gideceği, yani fonlama maliyetini belirleyen istisnai gün-normal gün uygulamasında dengenin hangi yönde oluşacağı, önemli ölçüde fon akımlarına bağlı. LTRO EUR 1 trilyon civarı likidite verdi; fakat para Avrupa Merkez Bankası'nda park ediyor. Bu durum Fed genişlemeleri sonrası ABD'de oluşan duruma benziyor. Park eden para reel ekonomiye kredi olarak dönmeye başlasa çıkış başlamış olacak ve gelişmekte olan ülkeler, bu arada en çok biz, finansman açısından rahatlayacağız. Ancak bu olmuyor ve masif biçimde olması Avrupa'nın Hollande'ın bahsettiklerini bir nebze yapmasıyla olabilir. Bu da Almanya'nın harcama yapmaya başlaması demek. Siyasi açıdansa neo-liberalizm denen ve kapitalizm lehindeki argümanların anlamsızlaşmasına yola açan, artık kapitalizmin bekasına da hizmet emmemeye başlayan, ideolojik akımdan hızla uzaklaşılması demek olabilir. Fakat 35 yıla yakın geçmişi olan bir iktisat ideolojisinden hemen kurtulmak en azından Avrupa finans çevreleri için biraz fazla hızlı bir yolculuk sayılabilir. Yani önce bir hibrid gelişme yaşanacağa benziyor. Hollande esneyecek, ama her vaadini unutacak da değil.

Kamu otoritesinin davranışı makroekonomi literatüründe uzun süre dışsal (exogenous) olarak ele alındı. Ancak, son 35 yılda kamu da içsel (endogenous) bir değişken olarak modellenmeye başlandı. Böyle bir yaklaşım tipik olarak hükümete bir objektif fonksiyon atfeder ve hükümetin objektif  (amaç) fonksiyonunu özel sektörün davranışsal kısıtlarına tabi olarak maksimize etmeye çalıştığını varsayar (Persson, 1988). Temel fikir iktisat politikalarına karar veren kamu otoritesiyle özel sektör arasında stratejik bir karşılıklı etkileşimin olduğu ve bu sürecin bir dinamik oyun olarak modellenebileceği şeklindedir. Güvenilirlik problemi tam da bu noktada doğuyor çünkü kamu otoritesi için önceden açıklanmış "optimal" patikayı terk ederek özel sektöre sürprizler hazırlamak eğilimi ve müşevviği  içsel olarak ortaya çıkıyor. Diğerlerinin yanında, Kydland & Prescott (1977), daha sonra Calvo (1978) ve  Barro & Gordon (1983a, 1983b) bu fikirleri "zaman tutarlılığı" sorunu olarak bilinen genel bir çerçeveye oturttular.

Barro & Gordon modelinde merkez bankası enflasyonla doğrudan ilişkili, para arzının artış hızı gibi, bir değişkeni kontrol ederken reel ekonomiyi  bir Phillips eğrisi temsil eder. Talep tarafı denklemde yoktur. Barro & Gordon'da zaman tutarlılığı açıklanan para politikası kuralından sapmanın net getirisi sıfır iken -sapmanın getirisi ve maliyeti birbirini dengelerken- para politikası optimaldir. Kararlı bir para politikası kuralı refahı optimize eder. Taylor tipi faiz kuralının para politikası olduğu, ama talebi de dikkate alan bir modelde, hem zaman tutarlılığı hem de büyüme açıkça modellenebilir. İlan edilen patikaya göre aktörler beklentilerini oluşturur ve hane halkı tüketimini Euler denklemine göre belirlerken, enflasyon beklenen enflasyona ve genişletilmiş Phillips denkleminden çıkan büyümeye göre belirlenebilir. Faiz patikasının öngörülebilirliğini doğrudan reaksiyon fonksiyonuna yerleştirmek açık ki koridor politikasının zıddıdır. Fakat Avrupa için hem özel aktörler, merkez bankası, para politikası "oyunu" (oyun-teorik anlamında), hem de Keynesyen talep-yanlı etkiyi içeren böyle bir bütünlüklü yaklaşım ikna edici olabilir. Bütün EMU sürecinin kalbinde yer alan literatürü açıkça içeren Keynesyen bir model -Barro-Gordon (yani aslında Kydland-Prescott) + Keynes- Hollande çizgisinin finans çevreleriyle diyalogunda ikna edici olabilecek ana çerçeve sayılabilir. Mümkün mü? Mümkün. Olası mı? Göreceğiz.
 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Risk ve yavaşlama 01 Ekim 2019
Fed, resesyon, Türkiye 24 Eylül 2019
Coğrafya ve imparatorluk 17 Eylül 2019
Fed ve dolarizasyon 25 Haziran 2019