Barış ve korku
Beklenen oldu, Trump, Putin’i aradı. Putin’in barış isteğinde samimi olduğuna inandığını, savaşı sona erdirmek için müzakerelere başlama konusunda mutabakata vardıklarını söyledi. Yetmedi, Zelenski’nin de bunu kabul edeceğini belirtti. Trump’ın açıklamaları sonrası Münih Güvenlik Konferansı'nın odak noktası Ukrayna'nın geleceği oldu.
Barış her şart ve her koşulda her zaman en iyisidir. Kimse barış çabalarına karşı çıkmak istemez. Ancak barışın konuşulacağı masada ne konumda temsil edileceğinizin önemi vardır. Yeter mi? Yetmez. Barış sonrası oluşacak ortamın ülkeniz adına nasıl bir gelecek yaratacağı önemli hale gelir. İşte bu “korku”nun temel nedenidir.
Ukrayna terk mi ediliyor?
Ukrayna bu barışın mutlak tarafı. Ama etkisiz olanı. Trump’ın açıklamalarına Zelenski’nin ilk tepkisi Rusya’dan önce neden kendileriyle konuşulmadığıydı. Zelenski, ülkesinin hiçbir barış görüşmesinin dışında bırakılmaması gerektiği uyarısında bulunurken aslında oluşan korkusunu dile getiriyordu.
Rusya, Ukrayna topraklarının yaklaşık beşte birini kontrol ediyor. Ukrayna’nın Batı desteği olmadan Rusya’ya karşı koyması imkânsız. Trump’ın cümleleriyle ABD-AB yardımları 400 milyar doları bulmuş durumda.
Son açıklamalardan sonra Ukrayna müttefikleri tarafından terk edilmiş hissi içerisinde, haksız da değil. Avrupa’nın adı var kendisi yok. Neredeyse tüm uluslararası sorunlarda olduğu gibi bitkin ve felçli. ABD ise Ukrayna üzerinde Batı ittifakını bozar bir tavır içerisinde. Müzakereler başlamadan önce büyük tavizlerle Rusya'ya bir dizi hediye sunuyor gibi bir imaj veriyor.
Ukrayna’yı bir gelecek korkusu aldı. NATO üyeliği uzun zamana yayılabilecek bir hayal haline geldi. Kendisini koruyacak modern bir ordusu yok. Ülke yıkım içerisinde ve bunu hızlı toparlayacak bir maddi gücü bulunmuyor. Ama en önemlisi Kırım sonrası yeni bir toprak kaybıyla karşı karşıya gibi duruyor. Tüm bunların yanında Putin, Ukrayna'nın Rus güçlerinin işgal edemediği toprakları bile teslim etmesi yönündeki taleplerinden vazgeçmiş gözükmüyor.
80 yıllık müttefiklik sarsılıyor
ABD’nin Avrupa’da varlığı II. Dünya Savaşı'nın sonundan bu yana Batı Avrupa'daki 80 yıllık barışın temelini oluşturuyor. Soğuk Savaş'ın başlangıcından bu yana Rus stratejisinin temeli ise ABD'yi Avrupa güvenliğinin temel taşı rolünden çıkarmak.
Avrupa’nın temel korkusu ve tedirginliği Rusya karşı yalnız kalmak. Onlara göre Trump’ın girişimi Roosevelt’in, 1941'de, Nazi Almanya'sına karşı savaşa girmek yerine Hitler'i arayıp savaşı birlikte sonlandırmaktan bahsetmesi gibi görülüyor. Avrupa kendi güvenliğini oluşturamamanın acısını yaşıyor.
Diğer taraftan baktığınızda Avrupa için savaşın bitirilmesi kabul edilebilecek bir durum. Savaşın son bulması aşırı sağın yükselişinin temel nedenlerinden biri olan ekonomik sorunların çözümü için rahatlama anlamı taşıyacak. Mesele, bunun Putin’in kazanmasına müsaade edilmeden yapılması. Diğer yandan ABD desteği olmadan tek başlarına Ukrayna’ya yeterli desteği veremeyeceklerinin de farkındalar.
Bunların yanında Trump’ın seçim zaferinin Avrupa seçimlerine etkisi büyük rahatsızlık veriyor. Bir dönem Avrupa’da aşırı sağ partilere artan destek için Putin sorgulanırken şimdi Trump ekibi aynı politikalarla Avrupa’nın karşısına çıkıyor.
Olayın diğer tarafı Rusya ise Ukrayna'nın kaderine Putin ve Trump’ın karar vermesinden ve Avrupa'nın yaklaşan müzakerelerde "vokal" sağlamaktan öteye gidememesinden mutlu. Ancak bu mutluluğuna rağmen Trump'ın gerçekten Rusya'nın dostu olup, olmadığından şüphe duymamaları imkânsız. Keza Rusya, 2016 yılında, Trump'ın öngörülemezliği yüzünden yanılmıştı.
Bir deli kuyuya taş atıyor, bakalım 40 akıllı çıkarabilecek mi?