Bari bunları söylemeyin; "Yıkılmamış ayaktaymışız"

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Suruç'ta gençler katledildikten sonra bir de böyle lafları duymuyor muyuz: "Yıkılmadık, dimdik ayaktayız..." Şarkı sözü mü yazıyorsunuz, yoksa ilkokul düzeyinde şiir mi? 

Ya yıkılsaydık ne olacaktı acaba. Siz kamu otoritesinin yıkılmasından ne anlıyorsunuz ki; 32 değil de 132 can kaybı mı. O da yıkamazdı ya gerçi sizi, sizin mantığınıza göre. Soma'da 301 madenciyi kaybettik de "yıkıldık" mı sanki. Soma; ne oldu, sorumluluk topu, iki bakan arasında sürekli atıldı durdu. Çalışma Bakanı Enerji Bakanı'nı, Enerji Bakanı Çalışma Bakanı'nı suçladı. Ama neyse ki "yıkılmadık" ve "dimdik ayakta durmayı" başardık. Ve yine neyse ki o dönemde "bir berbat koalisyon hükümeti" yoktu yönetimde, tek parti hükümeti görevdeydi. 

Sahi bir kez daha soralım, yıkılsak ne olacaktı? Bakan beyler istifa ettiğinde mi yıkılmış olacaktık acaba? Bir söyleseniz de bilsek şu yıkılmanın ya da yıkılmamış olmanın ölçüsünü.

Yıkılmamaktan anlaşılması gereken, Soma'daki faciayı protesto edenleri tekmelemekse, haklısınız. 

Yıkılmamaktan kastınız, Suruç'taki patlamayı protesto amaçlı yürüyüş yapanlara karşı "dimdik durmak", onlara su sıkmak, gaz sıkmaksa, haklısınız. 

Yıkılmamakla vurgulamak istediğiniz, Suruç'ta tüm gösterileri ve de hatta tüm basın açıklamalarını yasaklamaksa, doğru, yıkılmamışsınız ve haklısınız. 

Ama yıkılmamaktan kastınız, böyle olayları önleme gücüne sahip olduğunuzu göstermekse, ne diye yasaklıyorsunuz toplantıları, gösterileri ve de basın açıklamalarını. 

Sokaklarda sürüler halinde saldırgan köpekler dolaştığında, çare o köpekleri etkisiz hale getirmek midir, yoksa ısırılıp kuduz olarak ölen vatandaşa "Evinde otursaydın" demek midir ve daha sonrası için de köpekler yine havlayarak gezersen her yerde, vatandaşın sokağa çıkmasını yasaklamak mıdır? 

Hele o kuduz köpekler, birer ikişer şehirleri istila etmeye başladıklarında "Önlem alın" diyenlere dudak büküp, o hayvanlara köpek bile demekten kaçınıp başka bir ad takmaya çalışarak sorunun varlığını hafifletmeye çalışmak mıdır yıkılmadığını ve güçlü olduğunu göstermek? (Teşbihte hata olmazmış, köpekseverler alınmasın, bu satırların yazarı da bir köpek dostudur.)

Ya ekonomi, ya ekonomi!
Çoğu üniversite öğrencisi 32 gencecik insan hayatını kaybetmiş. Ama sorun ne yazık ki bu insanların hayatını kaybetmesiyle sınırlı kalmayacak gibi görünüyor. 

Türkiye'nin Suriye ve Irak sınırları artık kevgire dönmüş bile denilemez. Kevgir, iyi kötü bir şeyleri tutar yine de. Bizde sınır hiç kalmadı. Güney sınırı adeta tümüyle yok olmuş bir ülkeye döndük. Daha doğrusu güneyimizde ülke yok ki... 

Bu, elini kolunu sallayan herkesin Türkiye'ye girebilmesi demek.

Bu, önümüzdeki dönemlerde Suruç benzeri yeni olaylara zemin hazırlanması demek. 

Ve düşünün, sayıları neredeyse 3 milyonu bulan, şimdiye kadar 6 milyar dolara yakın para harcadığımız Suriyeli mültecilerin çocukları, 5 yıl, 10 yıl sonra delikanlı olduklarında; iş yok, güç yok, ne yapacaklar dersiniz. Legal işler mi yapacak bu insanlar, yoksa yeni bir mafya mı oluşacak?

Ve biz böyle bir ortamda, böyle bir gidişat içinde "Türkiye'ye yabancılar gelsin, Doğu ve Güneydoğu'ya gitsin bunlar, yatırım yapsınlar" diye bekliyoruz. Bunu gerçekten beklemek ve ummakla hayal kurmak arasında fark var mı?

Yine böyle bir ortamda, bombalar patlarken 300-500 kilometre ötede, turist sayısının artacağını mı sanıyoruz? Bu yıl bize turist gönderen ülkelerdeki ekonomik zorluklar yüzünden zaten sayıda belirgin bir azalma var. Bu azalma harcama tutarına da yansıyacak belli ki. Yani, turizmden bu yıl öyle umduğumuz ölçüde döviz elde edemeyeceğiz. Dış ticaret de pek iyi gitmiyor. Sonuçta döviz girdisi anlamında sorun yaşayacağız, en azından baştaki planlar pek tutmayacak.

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, ortada hükümet de yok. Var da yok. Sandık kurulmadan hükümetin yenileceği umudu da giderek azalıyor. 

Gidişat tatsız; hem siyaseten, hem ekonomik olarak. Ekonomik gidişatı gözlemenin en iyi yollarından biri, insanın iyi bildiği güzergahlardaki kiralık işyeri ilanlarının artıp artmadığı. Ankara'da yaşayan benim için en önemli gözlem yeri, Tunalı Hilmi ve Esat Caddeleri. Kiralık mağaza ilanlarında çok hızlı bir artış var. Önemli bir ölçü. 

Güvenlik anlamında da tatsız demenin bile hafif kalacağı bir gidişat söz konusu. Güneyde sınırımız kalmamış, güneyimizde ülke kalmamış çünkü ve 32 insanımızı yitirmişiz. Böyle bir ortamda, "Başımıza bu niye geldi" diye şapkayı önümüze koyup düşüneceğimiz yerde, bunu düşünmesi gerekenler, Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Doçent Koray Çalışkan'ın ifadesiyle "Hadi dördümüz el ele tutuşup kararlılık mesajı verelim" diyorlar... 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar