Banker Kastelli'den alınacak dersler...
KİRESEL BAKIŞ / Murat Yülek [email protected] 1980 öncesinde Türkiye'de finansal piyasalar "baskı altındaydı". Burada "baskı" kelimesini "devlet müdahalesi" olarak alabilirsiniz. Yabancı literatürde buna "financial repression" adı verilir. Bu dönemde, banka mevduat faizleri devlet tarafından konulan tavanların altında olmak zorundaydı. Bu sayede fon maliyeti baskı altında tutuluyor ve dolayısıyla ekonomiye işletme ve yatırım finansmanı sağlayacak olan banka kredi maliyetleri de kontrol altında tutulmuş oluyordu. Merkez Bankası, o dönemde Sanayi Bakanlığı bünyesinde bulunan Teşvik Uygulama Genel Müdürlüğü'nün DPT gibi kurumlarla birlikte belirlediği "öncelikli sektörlere" o dönemdeki "piyasa hadlerinin" de altında kredi akışını sağlamak üzere reeskont uygulaması yapıyordu. Sistemde, öncelikli sektörlere yatırım yapan işletmelerin faiz maliyetlerinin bir bölümü Merkez Bankası ve bütçe kaynaklarından sağlanıyordu. Buna da o dönemdeki iktisat literatüründe "yönlendirilmiş kredi" (selective credits) deniyordu. Bu çerçevede, Merkez Bankası'nın bir nevi "kalkınma ajansı" gibi çalıştığı söylenebilir. "Suni olarak düşürülmüş faiz hadlerine" (artificially low interest rates) dayalı olan ve benzerleri Japonya ve diğer ülkelerde de uygulanmış olan bu tür yöntemlerle sanayileşme hızlandırılmaya çalışılıyordu. Bu politikalarla yurdun birçok yerinde hafif veya ağır sanayi kuruluşları kuruldu. Daha önemlisi, özel sektörde (ve devlette) önemli sayıda teknokrat/sanayi yöneticisi ortaya çıktı. Ancak aynı politikalar, 1970'lerin sonunda finans/bankacılık piyasasının tıkanmasını da beraberinde getirdi. Hızlı ancak ihracata yönlendirilmemiş ve bazı sektörlerde gelişmeyen sanayinin, döviz gelirlerini yeterince artırmadığı, ikinci petrol krizininin de gelmesiyle, ithalat faturasının daha da yükselmesinin 1970'lerin sonundaki döviz krizine sebep olduğu söylenebilir. 24 Ocak kararlarının en önemli unsurlarından birisi finans piyasalarının serbestleştirilmesi ve çeşitlendirilmesiydi. ABD'de R. Mc Kinnon ve E. Shaw isimli iki iktisatçının popülarize ettiği ve Dünya Bankası ve IMF'nin de temel yaklaşımı haline gelen "finansal serbesti" (financial liberalization) literatüründe, faiz tavanlarının, reel faizlerin düşmesi ya da negatif hale gelmesiyle finansal kesime (o dönemde sadece bankacılıktan ibaret) akan fonları sınırladığı; bunun da kalkınmayı sağlayacak iç tasarruf arzını düşürdüğü söyleniliyordu. Finansal serbestiyle birlikte iç tasarruf arzı ve dolayısıyla yatırım finansmanı artacaktı. Türkiye, bu alandaki "reformları" ilk yapan gelişmekte olan ülkelerden birisi oldu. Banker Kastelli başta olmak üzere ülkedeki "banker" tayfasını üreten ortam da buydu... Türkiye, 1980 ile 1991 yılları arasında banka faiz hadlerini serbestleştirdi. 1 Banker fiyaskosunun temellerini bankerlerin fırsatçı ve dürüst olmayan davranışları kadar, yapılan serbestleştirme sürecinin plansızlığı ve aceleciğinde aramak gerekiyor. Devamı haftaya... Türkiye'deki liberasyon sürecinin ayrıntıları için: Murat Yülek (1998), Financial Liberalization and the Real Economy: The Turkish Experience, Sermaye Piyasası Kurulu yayını. Murat Yülek (1998) Financial Policy in a Repressed Economy: 1950-1979, Sermaye Piyasası Kurulu yayını. İzak Atiyas ve Hasan Ersel (1992) "The Impact of Financ, al Reform: The Turkish Experience", Dünya Bankası Tartışma Kağıdı. Japonya'daki finansal baskı döneminin analizi için: Murat Yülek (1997) "On the Financial Repression in Japan During the High Growth Period (1953-73)", METU Studies in Development, 4/1997.