Bankaların geleceği: Hizmette sınır yoktur...
Rahmetli Kazım Taşkent’in bakışıyla Yapı Kredi Bankası için slogan olmuş muhteşem bir slogan vardır:
Hizmette sınır yoktur...
1944 yılında kurulmuş bir banka için bu sloganın anlamı elbette farklıydı.
Zaman içinde dünya değişti, teknoloji değişti, insanlar değişti, ihtiyaçları değişti.
Elbette bankalar ve bankacılık da değişti.
Ancak bu slogan bence tarihin hiçbir döneminde bu kadar haklı çıkmamıştı.
Bugünün teknolojik dünyasında bankacılık sektörü için belki de tek doğru bu; hizmette sınırın olmaması. Jenerasyonlar değiştikçe, bankacılıktan beklentiler, müşterilerin yatırım ya da birikim anlayışları da değişiyor.
Ancak dönüşümün bu kadar keskin olduğu bir dönem hiç yaşanmamıştı. İş Bankası’nın metal görünümlü tarihi kumbarasının dijitalleşerek yeniden piyasaya sürülmesi bunun bir örneği mesela. Elbette ihtiyaçlar ve bankacılığın geleceğine uyum için yapılması gerekenler, bunların çok daha fazlasını gerektiriyor.
Danışmanlık şirketi KPMG’nin “Banking on the future” raporundaki tespitleri paylaşmak isterim sizlerle. Bugünün gençlerine Y jenerasyonu, bizim (kabaca) 1960-85 arası doğumlulara da X jenerasyonu diyorlar:
- Görünmeyen ödeme sistemlerine olan ilgi artıyor: Y jenerasyonunun çok hızlı ve zaman yoksunu yaşam tarzı, para ödemek için kasalarda beklemeye, kart şifreleri girmeye müsaade etmiyor.
- Parayı biriktiriyorlar, ancak yatırım yapma konusunda yetkin değiller. Çünkü yatırımlarını yönlendirmek için ayıracak yeterli zamanları yok. Ortalama Y jenerasyonu, bir ay içinde kendi parasının yönetimi için ortalama 2 saat süre ayırabildiğini söylüyor. Üstelik bunun yeterli olmadığının farkında olmasına rağmen. Bu nedenle kendilerine doğru danışmanlık veren kurumlara duydukları minnet artıyor.
- yüzde 75’i birikimini tasarruf hesabında tutuyor. yüzde 27 hisse aldığını söylüyor. Emlak aldığını söyleyenlerin oranı yüzde 15 (çünkü aidiyet duyguları düşük). yüzde 13’ü vadeli mevduata yönlendiriyor. Yönetilen bir fona yönlendirenlerin oranı yüzde 8. Profesyonel servet yönetim hizmeti alanların oranı ise sadece yüzde 4.
- Bu kadar teknolojiye aşina olmalarına rağmen kendi birikimlerini profesyonel olarak yönetmeyi sağlayan dijital uygulamaları kullananların oranı düşük; sadece yüzde 19. Ben bu penetrasyon oranının artacağına inananlardanım. Zira, banka tercihlerinde maliyetten sonra en büyük öncelikleri mobil ve web kalitesi.
- Harcama alışkanlıkları, X jenerasyonundaki bizlere göre çok farklı. Bizler örneğin, ev alarak kök salmayı tercih ederken, Y jenerasyonu mobilize olmayı, seyahate, lükse, eğlenceye para harcamayı, önceliyor. Bankaların bu ihtiyacı özümsemediği sürece, onlara yönelik ürün geliştirmekte güçlük çekecekleri kesin. yüzde 80’i, bankalarının yurtdışında her yerde ulaşılabilir ve ucuz olmasını istiyor. Kendileri mobilize olduğu için, bankalarını ve yurtiçi maliyetlerini de yanlarında götürmek istiyorlar.
- Ürün ve marka sadakatlerinin olmadığını zaten biliyoruz. Ancak banka sadakatleri de yok. “Kaç bankayla çalışıyorsunuz” diye sorulduğunda, 3 ve daha fazla banka ile çalıştıklarını söyleyenlerin oranı yüzde 28’e yükselmiş. Üstelik bu rakam daha 2015 yılında sadece yüzde 11 iken. Yakın ürünü, kolay kullanımı veya daha düşük maliyeti nerede görüyorlarsa, oraya akabiliyorlar.
'Açık bankacılık' dönemi
Şimdi tüm bunların ötesine bakma zamanı. Hizmette gerçekten sınır yoksa, bankaların bu sınırları ne kadar esnetebileceğine bakma dönemi. Zira, hayatın doğal akışı, bize çok daha farklı bir bankacılık öngörüsü getiriyor.
Bunun özlerinden biri, “açık bankacılık”.
Bu ne demek? Şu anda her banka kendi müşterisinin bilgilerini ticari sır olarak alıyor, işlemlerini saklıyor. Ancak, ABD ve İngiltere’de başlayan yeni trend bu işlemlerin, üçüncü parti işletmeler ve platformlar ile paylaşılması.
Bu sayede kullanıcı olarak hangi ürüne ihtiyaç duyuyorsanız (bu bir kredi, kart ya da transfer işlemi olabilir), bu bilgiler bankanın anlaşması olan banka dışı üçüncü parti şirketler ile de paylaşılıyor. Bu paylaşım, size sadece kendi bankanızın değil, bu ürünü sağlayan tüm diğer bankaların ürünlerini de bir arada görme, kıyaslama yapma şansı tanıyor. Sonuçta, marka bağımsız olarak, ihtiyaç duyduğunuz ürünü doğrudan alabiliyorsunuz. Girdiğiniz bir uygulama, size mevduatınızı X Bankası’nda daha yüksek mevduat bulup orada değerlendirme imkanı sunarken, örneğin hisse senedi portföyünüzü daha düşük komisyon imkanı sunan Y aracı kurumunda tutmanızı, kredinizi ise çok daha düşük faiz maliyeti bulduğu Z bankasına yönlendirebiliyor. Bir başta danışmanlık şirketi Deloitte diyor ki, bu şekilde tasarlanmış bir bankacılığın sonucu, çok daha şeffaf, ihtiyaçlarınıza göre tasarlanmış bir finans sektörü olacak.
Bilgi paylaşımı iştahı tartışılıyor
Avrupa Birliği’nin PSD2 adında bunun için geliştirdiği bir inisiyatif var.
Hatta İngiliz Rekabet Kurumu, bu inisiyatifi destekliyor, bankaların bilgi paylaşımı konusundaki iştahları tartışılıyor. Buna dünyada en hızlı uyum sağlayan ise, eminim Türk bankaları olur. Çünkü teknoloji, ürün geliştirme ve bunların ülke adaptasyonunda bizim bankalarla yarışabilecek ülke bulmak gerçekten çok zor. Burası bizim güçlü tarafımız.
Kişisel görüşüm şu: Bu sistemin, bu teknolojik ortamda gelmeme ihtimali yok. Buna hazırlanan, ürünlerini ve rekabetçilik avantajını sağlayabilen bankalar için çok büyük fırsatlar var.
Geleneksel bankacılıkta ısrarcı olanlar için ise bundan sonrası bayır yukarı. Bankalar için hizmette sınır zaten yoktu, artık daha da olamaz.